
Çernobil’de 1986’daki patlamadan kaynaklanan radyoaktif serpintinin etkisi altında kalan ve ülkenin faal 15 reaktörünü de etkilemesi muhtemel devasa orman, niçin çevre ve insan sağlığı için büyük bir tehlike oluşturuyor?
Yazı: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)
Avrupa uzun bir sürenin ardından büyük bir savaşın eşiğinde. Dileriz ki yeni bir dünya savaşı daha yaşanmaz. Ne ki yöneticiler akıllanmıyor. Emeklerini barışa ve refaha, paralarını da yeşile harcamak yerine militarist egolar, masum halkların üzerine bir karabasan gibi çöküyor.
Malumunuz Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin üzerinden birkaç gün geçti. Daha şimdiden yüzlerce ölü ve binlerce yaralı var. Uzlaşma sağlanmazsa daha fazlası mümkün. Bununla birlikte çevre ve insanlık açısından büyük bir nükleer kirlilik tehdidi söz konusu.
Son dönemde farklı yapımcılar tarafından film ve dizileri yapılan ve popülerleşen Çernobil ve yakın çevresindeki bölge, tekrar gerçek bir tehdit haline dönüşmek üzere. Zira Rusya, işgalin daha ilk gününde Çernobil’e girerek santralin bakımından sorumlu çalışanları rehin aldı.
Bilindiği üzere 1986’da patlamanın yaşandığı Reaktör 4’ün enkazı 1986’da beton bir lahitle kaplanırken, 2016’da bir kasırgaya dayanacak şekilde çok güçlü çelik ve beton bir yapıyla kaplanmıştı. Ancak tehlikenin bitmemiş olduğunu hepimiz biliyoruz.

“Mangalın dibindeki köz gibi”
Santraldeki en tehlikeli nokta olan ve 305/2 olarak bilinen alt reaktör odasının, büyük miktarda radyoaktif malzeme içerdiği biliniyor. Ancak burası erişilebilir bir yer değil ve felaketten bu yana bir insan ya da robotik bir ekipmanla görüntülenemedi.
Geçen yıl yapılan yeni çalışmada, araştırmacılar odadaki nötron emisyonlarında bir artış tespit etmişti. Bu pek de olağan bir gelişme değildi. Çünkü 2016’nın başından bu yana tespit edilen seviyelerden yaklaşık %40 daha fazlaydı. Bu oran, ciddi anlamda artan bir nükleer fisyon reaksiyonuna işaret ediyor.
Araştırmacılar bir süredir bu dalgalanmanın sönümlenip sönümlenmeyeceğini belirlemeye çalışıyor. Odaya girip müdahale etmenin bir yolunun olup olmadığı da araştırılıyor.
Nükleer atık imhası üzerine çalışan Sheffield Üniversitesi’nden Prof. Dr. Neil Hyatt, bu durumu “mangalın dibindeki köze” benzetmişti. Artışı yorumlayan Hyatt, “Bu bize Çernobil’in çözülmüş bir sorun olmadığını, sadece tehlikesi stabilize edilmiş bir sorun olduğunu hatırlatıyor,” demişti.

Çernobil’deki bakım çalışmaları kesintiye uğradı
Sadece şunları okumak bile insanın tüylerini ürpertirken bunun üzerine büyük bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Santralin enkazının ve içerdiği nükleer malzemenin, yüzyıllar boyunca tehlikeli olacağı ve bu açıdan sürekli bakım gerektiriyor olmasına karşın Rus güçlerinin, sahadaki bakım, güvenlik ve temizlik çalışmalarını kesintiye uğrattığı bildiriliyor.
Ukrayna Enerji Bakanlığı ise bu süreçte “İşgalciler, Çernobil Nükleer Santrali istasyonunun personelini teknik güvenlik kuralları gereği yapması gereken rotasyona izin vermeyerek ikinci gün de alıkoyuyor,” açıklamasında bulundu. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı ise Rus saldırısının “başka bir ekolojik felakete neden olabileceğini” bildirmişti. Bakanlığa göre Çernobil 2022’de tekrarlanabilir.
Nükleer tesisi çevreleyen alandaki otomatik sensörler, Rus işgalinden bu yana santraldeki radyasyon seviyelerinde ani yükselmeler tespit etse de bu artışlar insan sağlığı için tehlikeli olduğuna inanılan dozların altında. Ancak ortada daha büyük bir sorun olabilir ve bundan nükleeri temiz bir enerji olarak gören Ukrayna da sorumlu. Peki ama bu sorun ne?
Görünmeyen tehlike
Uzmanlara göre sadece Çernobil santrali, onu çevreleyen ormandan (Kızıl Orman) veya ülkede halen faaliyette olan diğer 15 nükleer reaktörden daha az tehlikeli olabilir. Daha doğru bir deyişle, Ukrayna’da nükleer tehlike açısından Pripyat’taki santralin kendisinden daha korkutucu senaryolar var.
Radyasyonun bölgedeki organizmalar üzerindeki etkilerini araştıran Güney Karolina Üniversitesi’nden biyolog Prof. Dr. Timothy Mousseau, daha farklı bir tehlikeye işaret ediyor: Yüzlerce askeri aracın bölgeden geçerken tozu toprağı karıştırıyor olması…
Bu büyük bir sorun. Çünkü felaketten kaynaklanan radyoaktivitenin, ağaç iğnelerinin ve yaprakların parçalanmasına yardımcı olabilecek bakteri, mantar ve omurgasızları da yok ettiği ve ormanın bazı bölümlerinde bitki örtüsünün ayrışmasının %40’a kadar yavaşladığı biliniyor.
Radyonüklidlerin % 90’ından fazlasını barındıran serpintiyle kaplı yaprak, dal ile ağaçları ve tohumları düşünün; tanklarla birlikte tozutarak dağılıyor veya toprağın altına giriyorlar. Bugün orada yetişen ağaçlar, felaketten kaynaklanan sezyum-137 gibi kanserojen radyonüklidleri tutan topraklara kök salıyor ve serpintiyi emmeye devam ediyor.
Özetle Çernobil’i çevreleyen toprağın radyasyon tutma ve yayma kabiliyeti, bölgede şiddetli çatışmalarla tetiklenebilecek daha büyük bir tehdide işaret ediyor. Mousseau, “Bölgede yaşanacak orman yangınlarının radyoaktif duman çıkarma potansiyeli var,” diyerek uyarıyor.
Bölge, büyük orman yangınlarına neden olabilecek bir “odun deposu” gibi. Zira ağaçlar, felaketten önce olduğundan iki kat daha fazla alanı kaplıyor. Burayı koca bir “kibrit kutusu” olarak nitelendiren Mousseau, “Çıkacak yangınları bastıracak düzenli müdahale ekipleri (itfaiye) olmadan, yangının tüm alana yayılması zor olmayacaktır,” diyor.

Yangının sonuçları ne olabilir?
Kızıl Orman’daki büyük bir yangın, atmosfere yüzlerce hatta binlerce kilometre uzağa taşınabilecek kadar yüksek bir duman ve kül bulutu salabilir. Konunun vahametini gözler önüne seren 2011 tarihli bilimsel bir çalışma da var.
Ormancılık profesörü Sergiy Zibtsev ve o zamanlar Yale Küresel Sürdürülebilir Orman Enstitüsü müdürü olan Chad Oliver tarafından yapılan araştırma, ormanı tamamen tüketecek bir yangının, Kiev’i radyoaktif dumanla kaplayarak sakinleri için kanser riskini artıracağını tahmin ediyor.
Çalışmaya göre, böyle bir yangında, sadece 144 km kadar uzakta yetişen tarım ürünleri güvenle yenemeyecek kadar kirlenir ve bu tip bir radyasyonlu ürün damgası, diğer ülkelerin kirlenmemiş Ukrayna gıdalarını bile ithal etmesini engeller. Bu hem ekonomik hem de ekolojik bir felaket anlamına geliyor.
Koşullar da buna el veriyor. Zira bölgenin son dönemdeki hidrolojik dengesi de pek güven vermiyor. İklim değişikliği nedeniyle bölgenin daha da kurak hale geldiğini belirten Mosseau, “Orman yangınlarında bir artış görüyoruz. Oradaki en büyük yangınlardan bazıları son birkaç yılda meydana geldi,” diyor. Bu kış, öncekilere göre “daha az yağış” aldığını da sözlerine ekliyor.
Dünyanın geri kalanının çoğunda olduğu gibi bölgedeki yangın mevsimleri de genişlemiş durumda; ormandaki alevler, ilkbaharda yüzlerce itfaiyeciyi bölgeye çekmiş, 150.000 dönümden fazla alanı kaplayan bir ormanı kül etmişti. Bu yangın, nükleer felaketten bu yana yaşanan en büyük yangındı ve Kiev’i dumana boğmuştu. Öyle ki yangınlardan 3.200 km uzakta bulunan Norveç’teki sensörler, artan sezyum-137 seviyeleri tespit etmişti.
Rusya neden ilk olarak Çernobil santralini ele geçirdi?
Çernobil, Kiev’in 107 km kuzeyinde; bu açıdan da kritik bir noktada yer alıyor. Askeri analistler, Rusya’nın neden Çernobil’i ele geçirmeye öncelik vermiş olabileceğine ilişkin olarak bir fikre sahip. Rusya’nın müttefiki Belarus üzerinden Kiev’e giden en kısa yol üzerinde bulunmasına işaret ediyorlar. Daha yakın güzergâhlar da var ama araçların çamura batabileceği bataklıklar olduğundan en doğru giriş noktası olarak Çernobil çevresinin seçilmiş olduğu üzerinde duruluyor.
Çernobil’e yakın olan Rusya, ülke toprakları içinde bol miktarda nükleer yakıt barındırıyor. Bununla birlikte Çernobil’deki herhangi bir reaktif olay Moskova’yı bile tehdit edebilir. Kirli enkazda gömülü kalan 200 ton kadar radyoaktif yakıt olduğunu unutmayalım. Bunu Rusya da biliyor olsa gerek. Peki o halde burayı neden ele geçirdiler?
Mousseau, Çernobil’in Ukrayna’yı işgal eden bir ordu için niçin değerli olabileceğine dair başka bir nedene dikkat çekiyor: “Bütün bölge için ana elektrik şebekesi ve anahtarlama istasyonu o bölgede. Bütün şebekeler, bu devasa nükleer santrali besliyor. Bunları kontrol ederek, elektrik arzı üzerinde kontrol sahibi olurlar.”

NÜKLEERE HAYIR!
Gastro Eko olarak olaylara halkın ve ekolojinin gözünden bakıyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz tehdidin ilk elden sorumlusu Rusya’nın açgözlülüğü olduğunun farkındayız. Ancak nükleeri temiz bir güç sanan ve 1986 ile 2011’deki (Fukuşima) felaketlerden ders almayarak ülkede 15 aktif reaktör barındıran ve iki reaktörü inşa etmeye devam eden Ukraynalı yetkilileri de suçluyoruz.
Unutulmaması gerekiyor ki bu reaktörler, Ukrayna’da elektriğinin yarısını sağlamasına karşın ülkeyi Rusya’ya bağımlı hale getiriyor. Zira Ukrayna, reaktörlerin çalışmasını sağlayacak nükleer yakıtın çoğunu Rusya’dan alıyor. Nükleer, temiz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı değil. Nükleer santrallerin bulunduğu yerler, saatli bomba gibi çalışıyor.
Ukrayna’daki durum da bunun en çarpıcı örnekleri arasında. Reaktör bulunan bir bölgenin bugün jeopolitik açından güvenli olması, yarın güvenli olacağı anlamında gelmiyor. Türkiye de bundan azade değil. Akkuyu’da ağır aksak devam eden ve Sinop’a yapılması planlanan projelerin derhal iptal edilmesi gerekiyor.
Dünya çapında yaklaşık 450 reaktör, çeşitli ülkelere nükleer güç sağlayarak dünya elektriğinin yaklaşık %10’una veya küresel enerjinin yaklaşık %4’üne karşılık geliyor. Faal olan reaktörlerden sadece birinin çevre ve insanlık için felakete neden olması; yani bir yanlışın, geride kalan 449 sözde doğruyu götüreceğinin bilinmesi gerekiyor.
1986’daki felaketin yarattığı sorunların halen bertaraf edilemediği, sadece üstüne toprak atıldığını ve “Nükleere hayır” demenin yaşamı savunmak olduğunu bir kere hatırlatıyoruz. Bugünkü risk bize bazı şeyleri çok net hatırlatıyor:
Nükleer enerji, iklim değişikliğine karşı sürdürülebilir bir çözüm değildir!
Nükleer enerji, temiz bir enerji kaynağı değildir!
Nükleer enerji, halk ve canlı sağlığına karşı büyük bir tehdittir!
Editör notu: Bu yazı, ne Ukrayna ve arkasındaki kışkırtıcı NATO’yu ne de imparatorluk kurma hevesindeki Rusya’yı haklı çıkarmaya çalışıyor. Sivil halklar ve doğal yaşamdan başka kimsenin yanında değiliz. Militarizme hayır! Savaşa hayır!

Ne olmuştu? 1986’da Çernobil’de yaşanan patlama, ilk müdahale eden iki kişiyi anında öldürmüş ve sonraki haftalarda radyasyon zehirlenmesinden 28 kişi daha ölmüştü. Radyoaktif serpintiye maruz kalmanın, bölgede en az 15’i ölümcül olmak üzere yaklaşık 5.000 tiroid kanseri vakasına ve binlerce başka erken ölüme neden olduğu düşünülüyor. Felaketten kaynaklanan toplam, uzun vadeli ölüm bilançosu tahminleri ise 1 milyona kadar çıkıyor.
Bu yazıyı hazırlarken hangi kaynaklardan faydalandık?
insideclimatenews.org/news/26022022/russia-ukraine-chernobyl-nuclear-fallout/
world-nuclear.org/information-library/country-profiles/countries-t-z/ukraine.aspx#
weforum.org/agenda/2022/01/energy-nuclear-power-production-electricity-sustainable/