
Rusya’nın nükleer teyakkuz kartını göstermesiyle birlikte tüyler ürpertici nükleer savaş riski onlarca yıl sonra hortladı. Peki böyle bir durumda ölümler açısından tahribatın boyutu ne olur? Ve nükleer bir savaş durumunda en güvenli yer neresi? Bilim insanlarının bu sorulara cevabı var.
Yazı: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)
Toprak Ana’ya şükür Soğuk Savaş’tan bu yana nükleer savaş tehdidi yaşamadık. Bu eylemsizliğin mimarı ise 1968’de imzalanan ve iki yıl sonra yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) olarak gösterilebilir.
ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa ve Çin’den oluşan “Nükleer silah kulübünün” beş ülkesi (NWS), on yılları aşkın bir süredir nükleer silahların üretilmesini ve test edilmesini yasaklayan bu anlaşmaya başarıyla sadık kalmış durumda.
Tabii bu süreçte nükleer silah sahibi diğer birkaç ülke, anlaşmadan çekilmiş veya imzalamamış olmanın da rahatlığıyla zaman zaman gerginliklere neden oldu. Kuzey Kore bir dizi nükleer test gerçekleştirirken İran, nükleer silahları konusunda ser verip sır vermedi. Hindistan ile Pakistan arasında devam eden krizler de nükleer savaş tartışmalarına yol açtı.
Ama büyük ülkeler nükleer savaşa yönelik neredeyse hiçbir imada bulunmadı. Bu ülkelerin (NWS) bugüne kadar anlaşmaya uyması, huzur içinde yaşamamızı sağlarken Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ilk günlerinde Rusya tarafından yapılan açıklamalar, uzun yıllar sonra ilk defa korkutucu senaryoları düşünmemize ve uykularımızın kaçmasına neden oldu.
Hatırlanacağı üzere Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, savaşın ilk günlerinde, “Üçüncü Dünya Savaşı nükleer ve yıkıcı olur,” ifadelerini kullanmıştı. Sadece birkaç gün içinde bu ifadelerin yerini, “Nükleer savaş bizim değil, Batı’nın aklında olan bir şey,” gibi daha farazi bir açıklamaya bıraktı.
BM üye devletlerinin büyük çoğunluğu nükleer silahların yasaklanması lehinde oy vermiş olsa da NATO ile Rusya’nın neredeyse savaşacak hale gelmesiyle barış dolu günlerimizde hiç var olmayan yeni nükleer kabuslar ve jeopolitik senaryolarla karşı karşıya kaldık.
Üstelik nükleer silahlar artık daha da tehlikeli!
Eski Pentagon şefi William Perry, bugün yaşanacak bir nükleer yıkımın 1970 ve 80’lerdekinden daha büyük bir risk olduğunu ifade etmişti. Peki ama bugün nükleer bir savaş olursa bunun boyutu ne olur?
Yıkımın boyutu ne olur?
Bu konuyla ilgili en çok atıfta bulunulan simülasyonlardan birisi, Princeton Üniversitesi’nin Bilim ve Küresel Güvenlik (SGS) laboratuvarı tarafından yapılan ve konuya dair videosu da bulunan “Plan A” isimli simülasyon.
Ülkelerin nükleer güçleri, hedefleri ve beklenen ölüm tahminleri kullanılarak ABD ve Rusya arasında tırmanan olası bir savaş için geliştirilen simülasyon, çatışmanın ilk birkaç saatinde 90 milyondan fazla insanın ölü ve yaralı olacağını tahmin ediyor.
Nukemap verileri kullanılarak tahmin edilen bu korkutucu rakam, nükleer patlamalardan kaynaklanan akut ölümlerle sınırlı ve nükleer serpintiyle birlikte diğer uzun vadeli etkilerden kaynaklanan ölümlerle sayının önemli ölçüde artabileceği öngörülüyor.

Bu projenin, bilgisayar oyunlarına veya gözü kanlı nükleer savaş yanlılarına ilham olmak için değil, ABD ve Rusya’nın mevcut nükleer savaş planlarının potansiyel yıkıcı sonuçlarını vurgulama ihtiyacından yola çıkılarak hazırlandığını da söylemeden geçmeyelim.
Aynı üniversitede yapılan bir başka çalışmada ise ABD stratejik nükleer kuvvetlerine yönelik büyük bir “karşı kuvvet” saldırısının sonuçları hesaplandı. Yaklaşık 3.000 savaş başlığı ile 1.200’den fazla hedefe saldırı olduğu varsayıldı.
Böylesine büyük bir saldırı, birçok yerdeki patlamadan kaynaklanan büyük miktarda yerel serpintiyle sonuçlanacağı için bu durumda yaralı modelleri, patlama ve termal radyasyonun yanı sıra radyoaktif serpintinin etkilerini de içeriyordu. Yerelde tahmini ölüm sayısı 13 ila 34 milyon kişi arasında değişiyordu.
Peki en güvenli yer neresi?
Konuya başka bir açıdan yaklaşan bir başka simülasyon ise Southampton Üniversitesi’nden Dr. Becky Alexis-Martin ve Warwick Üniversitesi’nden Dr. Thom Davies tarafından yapıldı. İkili, nükleer savaş için olası senaryolar üzerinden dünya üzerindeki en güvenli yeri bulmak için bir modelleme yaptı.
Bu modellemenin temelini oluşturmak için nükleer açıdan güçlü 10 devletin mevcut uluslararası nükleer silah envanterine bakıldı ve bir risk sıralaması oluşturmak için diğer ülkelerle çatışma olasılığı üzerine çalışıldı.
Bunu sayısal hava tahmini verileriyle birleştirmek, topyekûn bir nükleer savaş olursa neler olabileceğine dair yaklaşık bir fikir sağladı. Modelleme kapsamında sanal nükleer silah ateşleme düğmesine basıldı ve dünya çapında yaşanacak nükleer serpintiye bakıldı; sonuç açıktı: Bu tip akılsız bir hamle, sonunda hepimizi nükleer bir kışa sürükleyecekti.
Söz konusu bilgisayar modellemesi, nükleer savaş söz konusu olursa yaşanabilecek en güvenli yer için aklımıza gelen ilk bölgeyi işaret ediyordu; bu bölge Antarktika’ydı. Bu ıssız kıta, herhangi bir yerden kilometrelerce uzakta olmakla kalmıyor, aynı zamanda 1959’da dünyanın ilk nükleer silah anlaşmasının yapıldığı yer olma niteliği de taşıyor. (Antarktika Antlaşması tüm nükleer silahların patlatılmasını yasaklamıştı.)
Daha öncesinde, Soğuk Savaş sırasında kod adı “Buz Kurdu” olan proje kapsamında büyük bir nükleer üs, Kuzey Kutup Dairesi’nin derinliklerine gizlice gömülmüştü. “Buzun altındaki şehir” olarak bilinen bu üs, artık terkedilmiş toksik atıklar ve radyoaktif soğutucularla dolu olarak bırakılmış halde duruyor.
Modellemeye göre diğer en güvenli seçenek ise Güney Amerika’dan 3.200 km uzakta bulunan Güney Pasifik’teki Paskalya Adası’ydı. Burası Mo’ai olarak bilinen devasa gizemli heykellerin de bulunduğu yer.

(Çevremize zarar vermenin, kendimizi güçsüzleştirmek anlamına geldiğini göstermek ve geleceğimizi bir de bu açıdan düşünmek adına yerinde bir örnek.)
Modellemeye göre Paskalya Adası’nın çorak manzarasının yanı sıra Kiribati Takımadaları ve Marshall Adaları da diğer “güvenli” seçenekler arasında yer alıyordu. Bu uzak ve güneşli ada zinciri tropik plajlara sahip. (Tabii uzun yıllar sürecek nükleer kış sırasında güneşi görebilirseniz.) Bu bölgelerin, bir zamanlar tarihi nükleer silah testlerine ev sahipliği yapan yerler olması ise gerçekten ironik.
Enerjimizi militarizme değil iklim krizine yöneltmeliyiz
Nükleer savaş seçeneği taraflar için şimdilik “son çare” niteliği taşırken, insanlığın geleceği ve gezegenin bütünlük ve refahı, ekolojik tahribat, çevre kirliliği ve iklim değişikliği tarafından tehdit edilip şekillendiriliyor.
Jeopolitik gayelerin güdümüyle trilyon dolarları bulan militarist harcama ve beyhude politik emeği, iklim krizini çözmeye harcasak inanın IPCC’teki bilim insanları işsiz kalırdı. Ama tabii 60-70 yıl önceki düşmanlıkları temcit pilavı gibi ısıtıp önümüze koymak, karar vericilere daha kolay geliyor.
Düşüncesiz tiranların eski dünya kafalarından çürük kokusu geliyor ve bu büyük güçlerin kirli zihniyeti geleceğimizi tehdit etmeye devam ediyor. Umarım buna engel olacak yolları en yakın zamanda buluruz.
Bu yazıyı yazarken hangi kaynaklardan faydalandık?
reuters.com/world/russias-lavrov-says-third-world-war-would-be-nuclear-destructive-ria-2022-03-02/
youtube.com/watch?v=pxMRcK8t0x8
sgs.princeton.edu/the-lab/plan-a