
15 Kasım 2022’de Filipinler’de dünyaya gelen Vinice Mabansag isimli kız bebek, sembolik olarak “dünyadaki sekiz milyarıncı kişi” olarak kabul edildi. Yani artık 8 milyarı sırtında taşıyan Dünya’da yaşıyoruz ve bunun %60’ı şehirlerde yaşıyor. 21. yüzyılın sonunda bu oranın %85’e çıkması bekleniyor.
Hal böyle olunca da betonarme yapılar büyüyor da büyüyor; yeşilin canlılığını ölü griye boğuyor. Bununla da kalmayıp estetikten yoksun bir şekilde gözümüzü kanatıyorlar. Betonarme yapıların arasında nefes almaya ve gökyüzünü görmeye çalıştığımız şu dönemde karşımıza çıkan alternatif yaklaşımlar ise bizi her zaman heyecanlandırıyor.
Şimdi sizi, Tezekevleri (2016), Kadıköy Belediyesi Ekolojik Yaşam Parkı (2017) ve Sihirli Tohumlar Permakültür Çiftliği (2018) gibi oluşumlarla da iş birliği yaparak doğaya saygılı yapılar inşa eden Kolûba Yapı Kolektifi’yle tanıştıralım.
Söyleşi: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)


Yaptığınız işlere baktığımızda, büyük bir ustalık ve zanaat, aynı zamanda doğal ve estetik bakışla tasarlandıklarını görüyoruz. Kaç kişilik ve hangi uzmanlık alanlarından gelen bir ekipsiniz? Kolûba’yı tanıyabilir miyiz?
Öncelikle hem bize yer verdiğiniz hem de geliştirmekte ısrar ettiğimiz zanaata, ustalığa, doğal estetiğe olan inancımızı değerli bulduğunuz için teşekkür etmek istiyoruz. Kolûba ana malzemeleri toprak, saman ve ahşap olan doğal/alternatif yapılar üreten bir kolektif. Her ne kadar kullandığımız ana malzemeler doğal ve olabildiğince yerel malzemeler olsa da bağlantı elemanları için kullandığımız (çivi, vida) ve yalıtım için kullandığımız (membran gibi) malzemeler, bizim işlerimizi doğal/alternatif yapılar diye tanımlamamıza sebep oluyor. Ayrıca günümüzün hızına erişebilmek için teknolojinin nimetlerinden de mecburen yararlanıyoruz. Kolektif bir devinim içinde büyüyüp küçülüyor. Uzmanlık alanlarımız da grafiker, sinemacı, mimar, spor eğitmeni, inşaat ve ahşap mühendisleri, müzisyen gibi geniş bir skalaya sahip. Bazen bazı kişilerle birlikteliğimiz ise proje bazlı oluyor. Ama hep bir kemik kadro var; bu ekip, motivasyonundan ve ruhundan bir şey kaybetmeden işleriyle bir adım ileri gitme, zanaatını geliştirme ısrarını sürdürüyor.
“Kolûba” ne anlama geliyor?
Köylüler hem ekinlerini domuz sürüsünden korumak hem de hasat zamanı birkaç gün tarla kenarında konaklamak için gittiklerinde, hızlıca civardan topladıkları dallarla balık kılçığına benzer bir iskelet oluşturup sabitleyip, üstünü de dallarla örterek uyuyabilecekleri bir alan yaratırlarmış. Buna da yerel ağızla ‘Koluba’ derlermiş. Kulübe yani. Bunu 2018 yılında, kolektifi kurma aşamasında, Tekirdağ/Saray/Küçükyoncalı Köyü’nden bir çiftçinin gençlik hikâyesi olarak dinler dinlemez üstümüze alındık. Böylece kolektif ismini de bulmuş oldu.
Alternatif yapı teknikleri üzerine düşünen, çalışan ve tasarım yapan bir kolektifsiniz. Bu, inşaat sektörüne karşı çıkış mı? Doğaya saygı veya köklere dönüş mü? Alternatif yapı inşasının arkasında nasıl bir motivasyon var?
Kolûba Kolektifi’nin alternatif yapılar üretme isteğinin ardında; konvansiyonel tekniklerden uzak beton kutulara alternatif, özgün, eskiyi yeni ile birleştiren, ısı, nem denge prensipleri olan, rüzgâr ve deprem dayanıklılığı yoğun, doğa ile uyumlu, karbon ayak izini minimumda tutan, kullanışlı, estetik ama yalın yapılar üretmek var. Bunun bir alternatif değil de günümüzde ihtiyaç olduğunu, olabilirliğini, çevre dostu ve sürdürülebilir olduğunu aktarabilmek, kullandığımız malzemelerin hem yapıyı yaparken biz, birlikte ürettiklerimiz ve içinde yaşayacak kişiler için ne kadar sağlıklı, nefes alır ve sağaltıcı olduğunu gösterebilmek, aslında unuttuğumuz, ona daha aşina olduğumuz gerçeğini geri çağırmak bizim için büyük motivasyon. Ve tabii ki bu zanaatı ayakta tutup, gelişimini ve aktarımını sağlayıp bunu yaygınlaştırmak heyecan verici.


Çimento yerine toprak, ahşap ve saman kullanımı, temel hatlarıyla ne gibi zorluk ve avantajları beraberinde getiriyor?
Teknik düzeyde baktığımızda aralarındaki en belirgin fark süre ve işçilik. Bununla ilgili kendimizi anlatmakta bazen zorlanıyoruz. Çünkü çoğunlukla, ülkedeki durdurulamaz enflasyonun yansımaları ile bu tarz yapı malzeme fiyatlarının da son birkaç yılda üç dört kat arttığı, kullandığımız malzemelerinin bazılarının belli süreçlerden geçtiği için zamana ihtiyaç duyulduğu ve kişilerin konvansiyonel yapılarla kıyasladığında doğal/alternatif yapıların daha ucuza yapılması gerektiği fikrinde atladıkları en temel konunun, her bir malzemeyi ellerimizle, beden gücümüzle üst üste koyup birleştirdiğimizin, işçiliğin ve orada icra edilen zanaatın göz ardı ediliyor olması sorun yaratabiliyor. Avantajları için de enerji verimliliği, su verimliliği, sağlık, malzemeye kolay ve hızlı ulaşım, düşük bakım maliyeti, çevreye, doğaya uyumu ile sürdürülebilirlik diyebiliriz.
Doğa anlık değişkenlikleri de beraberinde getiriyor. Yapım sürecinde değişen hava koşulları sizi nasıl etkiliyor? Örneğin gecenin bir yarısı, gün içinde beklenmeyen bir yağmur bastırdığında ne yapıyorsunuz?
Bunun için sürekli bulunduğumuz bölgede hava durumu takibindeyiz. Yine de mutlaka yapıların henüz çatısı, son kat sıvası olmamışsa, mutlaka tamamen örtülü olmasa da koruma altına alıyoruz. Her zaman kapatmaya hazır oluyorlar. Ama dediğiniz gibi gece beklenmedik sağanaklarla karşılaştığımız zamanlar da oldu. Sesle birlikte uyanıp, hemen üstümüze bir şeyler geçirip, çadırdan fırlayarak brandaları o yağmurda çektikten sonra çadıra sırılsıklam dönmüşlüğümüz de var. Hem şantiyeye gidip gelirken zaman kaybetmemek hem de bu tarz sorunlara hızlı müdahale etmek için konaklamamızı yapı alanına yakın yapmayı tercih ediyoruz.


Tezekevleri (2016), Kadıköy Belediyesi Ekolojik Yaşam Parkı (2017) ve Sihirli Tohumlar Permakültür Çiftliği (2018) gibi doğaya saygı duyan oluşumlara iş yaptığınızı görüyoruz. Yeni bir teklif geldiğinde ilk aşamada karşı tarafta ne gibi nitelikler arıyorsunuz? Kurallarınız var mı?
Proje değerlendirmeleri yaparken şöyle bir öncelik sıralamamız oluyor. Ortak alan projeleri, içinde sürekli yaşanacak projeler ve mevsimsel kullanım. Şimdiye kadar hayata geçirdiğimiz proje alanları doğayla uyumlu, ortak yarara hizmet eden projelerdi. Bunun için mutluyuz, böyle devam edebilmeyi diliyoruz.
Sizin için bunun bir ticaret ilişkisi olmadığı açıkça görülüyor. Kabul ettiğiniz müşteriden, yapım süreci sırasında neler bekliyorsunuz?
Biz kolektif olarak sponsorluk alarak çalışan bir ekip değiliz. İş gücümüzü, estetik anlayışımızı ortaya koyup, her daim şantiye alanında hazır olduğumuz da düşünülürse, bunun karşılığında (usta fiyatları ile kıyaslandığında) makul sayılabilecek ücretler talep ediyoruz. Mevsimsel çalışanlarız. En fazla çalıştığımız dönem sekiz ay. O da proje arazisi güneyde olursa. Yapı sahipleriyle iş birliği içinde çalışmayı tercih ediyoruz. Ya da en azından yakın temasta olmayı. Tasarım tamamlandıktan sonra çıkaracağımız malzeme listesini onlarla paylaşıp, hangi malzemelere ne zaman ihtiyacımız olduğunu bildirip, bunların zamanında şantiyeye gelmesini sağlamalarını rica ediyoruz. Bu alanlarda, kamp yapabileceğimiz, basit de olsa WC/duş ve yemek alanı olmasını ve burada üç öğün yemek sağlanmasını talep ediyoruz. En temel ihtiyaçlarımız bunlar diyebiliriz.
Bu işte gönüllülük niçin önemli? Size para beklentisiyle katılmak isteyenlere nasıl karşılık veriyorsunuz?
Kolektif olgumuzu destekleyen en önemli konu gönüllülük. Birlikte üretiyoruz. Bizler tecrübelerimizi onlara aktarırken bu dünyanın genişlemesini sağlıyoruz, onlar da merak ettikleri bu konuyu tecrübe etmiş, öğrenmiş ve hatta bazen iş edinmiş oluyorlar. Yapı sahiplerine de yapım aşamasının hızıyla ilgili hafife alınmayacak bir destek sağlıyorlar. Yapı sahibi isterse bir anlaşmaya varılabilir ama kolektife gelen gönüllüler bir ücret almayacaklarını, çalışma koşullarını ve oradaki tüm detayları önceden bilerek geliyorlar.
İlk işiniz 2013-15 arasında Bayramiç-Yeniköy’deki yapınızdı sanıyorum. O günden bugüne sizde neler değişti? Bu yolculuk size neler kattı?
Evet, o zaman oluşum kolektif değildi ve adı konulmamıştı. O günden bugüne ciddi bir deneyim birikimi yaşadık. Bu işi yaparken neye ihtiyacımız olduğunu, kimlerle daha uyumlu çalışabileceğimizi anlar olduk. Özellikle ahşap, duvar örme teknikleri ve kaba/ince sıva konusunda uzmanlaştık ve bu sayede Kolûba Kolektifi’ni duyulur, görünür ve sevilir hale getirdik. Bilgilerimizi aktardık. Tanışıklarımız çoğaldı. Birlikte ürettik. Hayata bakış açımız değişti. Doğayla uyumu daha fazla önemser olduk. Yavaş yavaş hayatlarımızı bu yönde yaşamaya başladık ya da öyle yaşamak ister olduk. Gelecekten çalmadan, aslında az ve özün yaşam için yeterli olduğunun idrakine biraz daha vardık. Zanaatın sağaltıcı yönünde kendimize geldik, kendimizi bulduk.


Toprak çuval, saman balya, şerbetli saman, kerpiç ve kob gibi farklı teknikler kullanıyorsunuz. Bunların her birinin güçlü olduğu yönler olduğu gibi daha zayıf olduğu yönleri de var sanırım. Mesela kobun ısı yalıtımı pek iyi değilken, sağlamlık konusunda iyi… Bu tekniklerde her birinin en güçlü niteliğini alacak bir karma yapmak mümkün mü? Örneğin kobla yapı inşa ederken aynı yapının ısı yalıtımını saman balyayla sağlamak gibi bir karışım mümkün mü?
Saman balya ya da şerbetli saman duvarlar ısı yalıtımı için en iyi sistemler. Bu yeni jenerasyon bir teknik. Geleneksel olmayan doğal/alternatif yapılara iyi bir örnek. Kob tekniği ve Türkiye’de var olan kerpiç tuğla tekniği geleneksel yöntemler. Bu teknikler halen kara iklimi olan bölgelerde elverişli. Bu tarz kerpiç tuğla yapılar Türkiye’de İç Anadolu bölgesinden itibaren yaygınlaşıyor. Sorduğunuz soruya cevap olacaksa; iç orta bölümünde earthbag kubbesi olan bir yapının, ısı dengesini koruması için, çevresine yapılan odaların dış duvarları şerbetli samanla örülüp mükemmel sonuç alınabilir. Ya da kobvari tekniklerde yapının çatısını yeşil çatı yaparak yine ısı dengesini sağlama gibi yöntemler uygulanabilir. Görsel, işlevsel farklı teknikler bir arada kullanılabilir. Tabii ki tasarım planlarının statik açıdan iyi yapılması gerekiyor.
Soruma gayet güzel bir cevap oldu, teşekkür ederim. Söyleşimizin sonuna doğru yaklaşırken şu soruyu da sorma ihtiyacı hissediyorum: Sürdürülebilir mimari denince aklınıza ne geliyor?
Sürdürülebilir mimari, yapıların çevre ile uyumu, insanlarla uyumu ve iyi ilişkilenmesidir. Minimum enerji tüketimi ile çevreye, insana hem ekonomik hem de sağlık açısından zararsız; rüzgâr, güneş ve yağıştan maksimum ölçüde yararlanan, bağımsız enerji üretimini sağlayan, nefes alan, nemi dengeleyen ve geri dönüşüm malzemelerinin de kullanıldığı yapıların tasarımıdır.
Dünya genelinde örnek aldığınız isim veya oluşumlar var mı?
Takip ettiğimiz sayfa ve gruplar var ama son zamanlarda kendilerinden ilham aldığımız Love Shack grubu var. Yapabilirsek Türkiye’de bir ilk olacak bir yapıyı, biraz kendimize göre tasarlayıp ‘yumurta ev’ adı verdiğimiz şekliyle üretmek için sabırsızlanıyoruz. Yapı bir örgü kafes iskeleti toprakla kaplayacağımız, tepe penceresi ve yeşil çatısı olan bir yapı olacak.

Alternatif yapı teknikleri konusundaki deneyimlerinizi aktarma açısından eğitimler düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Geçmişte alternatif yapılar konusunda eğitimler düzenledik. Biraz ara verdik ama bazı sponsorluklar alarak yerleşebildiğimiz bir arazimiz olursa, orada eğitimler vermeyi, ilgili üniversitelerin gelip uygulamalı ders yapabileceği, yerel zanaatkarların yine yereldeki diğer kişilere bilgi aktarımı yapacağı, gönüllülerle farklı işlevde ve görselde yapacağımız, vitrin görevi görecek küçük yapıların hayalini kuruyoruz. Bunun üzerinde çalışıyoruz.
Walden Gölü kıyısına kulübe inşa ederek iki yıl kadar orada yaşayan ve benim de hayata farklı bir şekilde bakmamı sağlayan “Walden” eserini yazan Henry David Thoreau’yla buluşma şansınız olsa ona neler söylemek isterdiniz?
“Yaşadığınız dönemin çok gerisine düşmüş olabiliriz. Yine de bilgiler ve hisler yüzyıllar sonrasına taşıyor. Az ama çoğalmakta olan bir topluluk var kıymet bilen, söylenmeyi bırakıp istediğini yapan ve o anda yaşayan. Sakince direnen. Yaptıklarımızla bir kitap yazılabilir mi bilinmez ama biz kendimizi kaybedip kendimize gelenleriz doğanın dengesinde. Teşekkürler unutturulanı kaydettiğiniz için.”