
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) hazırladığı “Kara Rapor 2021: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri” çalışması yayınlandı. Bugüne kadar dördüncüsü yayınlanan raporda öne çıkanlara ve konuyla ilgili ses yükseltilmesi gereken bir eksikliğe dikkat çekiyoruz.
Yazı: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)
Türkiye’de çevre meseleleriyle ilgili yaşadığımız en büyük sorunlardan biri, rapor ve veri eksikliği olarak karşımıza çıkıyor. Bu noksan, nasıl bir çevrede yaşadığımızı ve hem insan hem de diğer canlılar için ne tür tehlikelerle karşı karşıya olduğumuzu fark edemememize neden oluyor.
Bu durumu, bilgi edinme hakkının engellenmesi ve süreçlerin şeffaf olmaması bağlamında değerlendirirsek çevre kirliliği ve iklim krizi gibi sorunların politik olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebeple bilim insanlarını ve diğer paydaşları bir çatı altında toplayan bağımsız kurumlar tarafından konuyla ilgili uzun vadeye yayılan araştırmaların yapılması ve her yıl, bir önceki yılın eksiklerini gidererek ve üstüne koyarak bir sonraki yılda daha nitelikli raporlar çıkarılması büyük önem taşıyor.
Doğa koruma ve sağlık alanında çalışan 16 STK’nin bir araya gelmesiyle Haziran 2015’te kurulan Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP) da “Kara Rapor” başlığı altında dört yıldır yayınladığı yıllık raporlarına bir yenisini daha ekledi. THHP, hava kirliliği ve halk sağlığı konusunda farkındalık yaratıyor ve yazının başında bahsettiğimiz eksiği kapatarak bilgi edinme hakkımızın arkasında duruyor.
Verilerin kamuya açık olması gerekiyor
Dün Gastro Eko olarak Kara Rapor 2021’in basın açıklamasına katıldık. Türkiye’de hava kirliliği ve bunun halk sağlığına yansımaları konusunda önemli bilgiler sunan raporda, platformun elinde olmayan nedenlerle temel bir eksiğin halen giderilemediğini gördük.
THHP Koordinatörü Buket Atlı, hava kirliliği kaynaklı hastalık yükü ve ölümleri anlayabilmeleri için en temel göstergenin PM2.5 olduğunu ama Türkiye’deki illerin yarısında, yani 42 şehirde, DSÖ tarafından kanserojen olduğu açıkça belirtilen ince partikül (PM2.5) seviyesinin yeterli düzeyde ölçülemediğini söylüyordu. Üstelik Türkiye, 2030’a kadar hava kirliliği kaynaklı erken ölümleri % 55 azaltacağını taahhüt etmesine rağmen.

Peki ama bu şehirlerde aksayan nedir? Ölçüm aygıtları mevcut ama bilgi mi verilmiyor yoksa bu aygıtlar bu şehirlerde yer almıyor mu? Ve biz gazeteciler olarak bunun için ne yapabiliriz? Kafamıza takılan bu meseleyi, toplantının soru-cevap kısmında sorduk ve Atlı’dan aldığımız cevap şu şekilde oldu:
“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan hava kalitesi izlemek için kurulmuş bir laboratuvar var. Bu istasyonların kurulması ve işletilmesi, o laboratuvarın denetiminde gerçekleşiyor. Bazılarında istasyonların kurulduğunu ama verilerinin yeterli olmadığını görüyoruz ki bu da kalibrasyon ve bakımları tamamlanmadığı için muhtemelen. Bir diğer sorun da bu istasyonların nereye kurulduğuyla ilgili; hava kirliliğini temsil eden, mesela trafiğin yoğun olduğu yerlere değil de temsili olarak herhangi bir yere mi konmuş bunu da bilemiyoruz. Bir de aslında hava kalitesini izlemenin tek yolu istasyonlar değil. Bununla ilgili modellemeler de yapılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı projelerde, onların durumu açık olarak görebildiği bazı modellemeler olduğunu biliyoruz. Fakat bunlar da kamuya açık değil. Gazeteciler ve kamuoyu olarak yapılabilecek en iyi şey, PM2.5 istasyonlarının artırılması ve verilerin -mevzuatta yazdığı gibi- yılda 90 ve üzeri gün olarak ölçülmesinin sağlanması için baskı oluşturmak. Bununla beraber modellemeler ve benzeri çalışmaların da kamuoyuna açılmasını talep etmemiz lazım. Son olarak biz de platform olarak sanayi kaynaklı kirliliği öğrenmek için başvurduğumuzda ‘ticari sır’ olduğu gerekçesiyle yanıt alamıyoruz. Oysaki herhangi bir bacadan çıkan herhangi bir kirletici, hepimiz tarafından solunduğu ve kilometrelerce mesafe alabildiği, yani kamuya mal olan bir olay olduğu için kesinlikle paylaşılması gerekiyor.”

Rapor bize ne söylüyor?
Son 5 yılın hava kalitesinin ve sağlığa etkilerinin incelendiği Kara Rapor 2021’de öne çıkan belli başlı veriler ise şu şekildeydi:
- 2020’de Türkiye’de sadece iki ilde (Bitlis ve Hakkâri) Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün önerdiği kılavuz değerlerin altında temiz hava solundu. Ancak bu kılavuz değerler, DSÖ tarafından “güvenli limit olmadığı” gerekçesiyle geçtiğimiz hafta aşağıya çekilmişti. (Konuyla ilgili Gastro Eko’da küçük bir dosya hazırlamıştık.)
- Hava kirliliği, Türkiye’nin 12 şehrinde artık tüm yıla yayılan bir sorun haline geldi; Muş, Iğdır, İstanbul, Sinop, Malatya, Edirne, Tokat, Kayseri, Denizli, Düzce, Karabük, Ağrı ve Ankara’daki15 istasyonda 2020 yılı boyunca yapılan ölçümlerde ‘yüksek hava kirliliği’ gözlemlendi.
- En yüksek hava kirliliğine sahip Muş’ta vatandaşlar, yılın 306 günü kirli hava soludu. Muş’la birlikte hava kalitesinin en düşük olduğu iki il ise Ağrı ve Iğdır.
- 5 yıldır Iğdır, Kahramanmaraş, Manisa, Ağrı ve Düzce’de hava kirliliği sorunu kronikleşti. Hava kalitesinin düşük olduğu şehirlerde ‘Acil Temiz Hava Eylem Planları’ açıklanması gerekiyor.
- Üç büyük şehrin bazı ilçelerinde hava kirliliği, kılavuz değerlerin iki ila dört katı üstünde seyretti.
- Geçen yıl yeterli derecede ölçüm yapılabilen 175 istasyonun %97,7’sinde yıllık PM10 ortalamasının Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün kılavuz sınır değerlerinin üzerinde olduğunu açıkladı. 45 şehirde hava kirliliği ulusal sınır değerlerini bile aşmıştı.
- COVID-19 salgını önlemlerine rağmen Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Kütahya ve İzmir çevrelerindeki PM10 değerlerinde % 2 ila %15 arasında artış gözlemlendi. Yılın ilk yarısında kapalı olan Kahramanmaraş, Manisa, Zonguldak, Çanakkale, Sivas ve Kütahya’da termik santraller, baca gazı arıtma sistemleri gibi mevzuata uyum için gerekli çevre yatırımlarını tamamlamamalarına rağmen geçici izinlerle çalışmaya ve havayı kirletmeye devam etti.
- Orman yangınları nedeniyle havaya -iklim değişikliğine de sebep olan- siyah karbon kirleticisi salındı. Orman yangınlarında oluşan hava kirliliği ve dumanın içindeki partikül madde, yer seviyesi ozonu ve karbonmonoksit maruziyeti, en büyük sağlık riskini oluşturuyor.
- 2017 yılından beri her sene hesaplanan hava kirliliği kaynaklı ölüm sayısı bu yıl belirlenemedi.
- Kirli havaya kısa veya uzun maruz kalmak, COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsünün vücuda girişini kolaylaştırıyor. Temiz Hava Hakkı Platformu bileşenlerinden Halk Sağlığı Uzmanları Derneği temsilcisi Dr. Öğretim Üyesi Melike Yavuz’a göre araştırmacılar, hava kirliliğinin yüksek olduğu bölgelerde COVID-19 vaka ve ölüm sayılarının daha yüksek olduğunu gözlemledi.
- Son yıllarda PM’ye maruz kalma ile mental sağlık arasındaki ilişkiye dair bulgular daha netleşmeye başladı. Hava kirliliğinin genlere de etki ederek yetişkinlerde majör depresyonu ve ayrıca yaşlanmayı tetikliyor.
- Temiz Hava Hakkı Platformu bileşenlerinden Türk Nöroloji Derneği temsilcisi Doç. Dr. Semih Ayta: “Saç telinin 1/30’u kadar küçük olan ince partikül maddelerin genlerimizi etkileyerek düşük doğum ağırlığı, erken doğum, kalp-damar ve solunum sistemi hastalıkları, depresyon ve kansere sebep olduğunu biliyoruz. Dünya artık PM2.5’ten de daha küçük olan ve hücrelerimizin enerji bankası olan mitokondrileri etkileyen çok ince partikül maddelerin sağlık etkilerini konuşuyor.”

THHP’den Temiz Hava Çağrısı
Sorunlar ortada. Peki ama ne yapılmalı? Temiz Hava Hakkı Platformu önerilerini şöyle sıralıyor:
- ‘Hava Kirliliği ile Mücadele Stratejisi’ geliştirilmeli,
- İller bazında Temiz Hava Eylem Planları oluşturulmalı.
- PM2.5 ve PM10 değerleri başta olmak üzere tüm kirleticiler ülke genelinde düzenli olarak izlenmeli ve açıklanmalı.
- Hava kirliliğinin sağlık etkilerini hesaplamayı sağlayacak ölüm sayısı gibi veriler açıklanmalı.
- Çevre mevzuatına uyması için gerekli yatırımlarını tamamlamayan kömürlü termik santrallerin çalışmasına izin verilmemeli.
- Endüstriyel yatırımlardan Sağlık Etki Değerlendirmesi Raporu istenmeli.
- Hava Kirliliği Mevzuatı, DSÖ kılavuz değerleriyle uyumlu hale getirilmeli.
- Fosil yakıt desteklerine son verilmeli ve adil geçiş planları yapılmalı.
- Alternatif enerji kaynakları ve ulaşım araçları desteklenmeli.
- Sağlık Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı; STK’lar, meslek örgütleri işbirliğine gitmeli, salgın sonrası dönemde hava kirliliğini azaltmak için planlar yapılmalı.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada yılda 7 milyonun üzerinde insan, iç ve dış ortam hava kirliliğinden dolayı hayatını kaybederken ve hava kirliliğinin en önemli göstergelerinden PM2,5 partikül maddelerin kalp ve akciğer hastalıkları başta olmak üzere mental hastalıklara bile neden olduğu çeşitli çalışmalarla ortaya konurken, Türkiye’de halk sağlığının korunması ve temiz hava hakkının savunulması için çalışan ve bu konuda bilinç oluşturmaya çalışan bir platformun olması çok kıymetli; raporda emeği geçen herkesin emeğine sağlık.