
Ayvalık Karaayıt Köyü’nün yanı başında, Bilfer Madencilik tarafından işletilen demir cevheri zenginleştirme tesisinin atık sahasında bir çökme yaşandı. Doğayı ve köylüyü değil, sermayeyi koruyan zihniyet yüzünden her türlü canlı yaşamı için tehdit arz eden bu çevre felaketini gittik ve yerinde gördük.
Yazı-haber: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)
Kim evine yakın bir yerde sağlığını tehdit eden bir şeyle karşılaşmak; o havayı teneffüs etmek veya oranın suyuyla zehirlenmek ister ki? Doğal olarak Karaayıt köylüleri de istemiyor ama maruz bırakılıyorlar. Burada bir yıl içinde ikinci kez çökme meydana geldi. Ağır metal yüklü zehirli içerik, bölgenin toprağına, suyuna karıştı ve karışmaya devam ediyor. Gastro Eko olarak gittik ve yerinde gördük.
Konunun ilk günden beri takipçisi olan Ayvalık Tabiat Platformu’ndan Nebahat Dinler, Bilfer Madencilik’in açtığı maden ocağının, ÇED muafiyetinden yararlanarak işletildiğini ve oradan çıkan çevherin de köyün yanı başındaki demir zenginleştirme tesisinde işlediğini söylüyor. Buradan çıkan atıklar da burada adeta dağ oluşturmuş durumda. Dinler’in parmağıyla işaret ettiği yere baktığımızda zehirli bir tepe görüyoruz. Göstermelik önlemlerin alındığı, felaketin kaçınılmaz olduğu bir tepe…

Nitekim son günlerde bölgede yaşanan yoğun yağışlarla birlikte 12 Aralık günü bir çökme yaşandı ve bu felaket, canlı yaşamı için büyük bir tehlike anlamına geliyor. “Bu felaketler yetmezmiş gibi,” diyor Dinler, Bilfer Madencilik’in atık deposu yapmak için alanını genişletme talebi olduğunu da sözlerine ekliyor.
Üstelik bu felaket aynı yılda ikinci kez yaşanıyor. İlki bu yılın başında yaşanmış, yine çevre halkı ve her türlü canlı yaşamı tehdit edilir hale gelmişti. Göstermelik dediğimiz beton bloklar da bu felaketin ardından koyulmuş durumda. Bloklara baktığımızda yer yer parçalanmalar olduğunu ve yetersiz olduğunu açıkça görüyoruz.

“Köylüler KOAH oluyor”
Konuyu, çektiği videodaki feryadıyla gündeme getiren Karaayıt Mahallesi Muhtarı Bayram Kaçar’ın söyledikleri, felaketin boyutunu gözler önüne seriyor: “Bu sadece bizim değil, Ayvalık’tan Dikili’ye kadar bu çevrenin felaketi,” diyen Kaçar, bu zehirli suyla sulanan sebze meyvelerin yendiğinin altını çiziyor.

Karaayıt Mahallesi Muhtarı Bayram Kaçar, “Atık sahalarını nereye taşıyacaklarsa taşısınlar, biz yerimizi yurdumuzu vermiyoruz,” diyerek haklı isyanını dile getiriyor.
Kaçar, “Biz köylü olarak mağdur durumda kalsak da biz milletin efendisiyiz, bakanlar tarafından gerekli işlemler yapılmalı,” diyor. Kaçar’ın belirttiği üzere köylülerde solunum sıkıntıları ve hatta KOAH gibi sağlık sorunları vuku bulmuş durumda.
Sermayeyi değil doğayı savun!
Karaayıt köylüleri bu zehirli alanda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar; kuzular ve keçiler meliyor, yanı başlarından bir nehir akıyor ki bu nehirde zehir akıyor. Üstelik burası, bölgenin tarımsal sulama kaynağı olan Madra Barajı’na da çok yakın. Lakin canlı yaşamını ranta peşkeş çekenler için bunun hiçbir önemi yok.


Ayvalık Belediye Başkanı bir toplantıda olduğu için vekili Merih Arslan’ın da katıldığı eylemde, meclis üyelerinin yanı sıra Balıkesir Barosu il yönetiminden temsilciler de desteklerini esirgemedi. Balıkesir Baro Yönetimi, söz konusu faciaya karşı hukuki süreçte çevre dostlarının yanında olacaklarını da deklare etmiş durumda.
Bu konudaki en büyük destekler ise yine halkın ve çevrenin yanında olan STK’lerden geliyor. Karaayıt halkının yanında bulunan Ayvalık Demokrasi Platformu, Bergama Çevre Platformu, Burhaniye Çevre Platformu, Dikili Çevre Platformu, Kaz Dağları Koruma Derneği, Ekoloji Birliği, Bağımsız Maden İş Sendikası ve EGEÇEP gibi STK’ler bir arada 2008’den beri bu maden tesisinin faaliyetlerine karşı mücadele veriyor.

Bölge suyu için “içilemez” raporu
Ağır metal içeriğinin, çevre ve su kaynaklarına karıştığını belirten Ayvalık Tabiat Platformu’ndan Karabulut, bu derenin Madra Barajı’na bağlandığını, dolayısıyla toksik içeriğin baraja karıştığını ifade ediyor. Burası çok kritik. Çünkü Madra Barajı Ayvalık ve çevresi için tarımsal sulama kaynağı. Karabulut, buradaki altı farklı noktadan alınan örneklerde yüksek miktarda arsenik çıktığını ve İlçe Sağlık Müdürlüğü tarafından bu sulara “içilemez” raporu verildiğini de sözlerine ekliyor.
Yani Karaayıt Köyü’nün yanı sıra Ayvalık, Bergama, Dikili, Altınova ve çevresi için de gıda ve su güvenliği açısından bir kriz yaşanıyor diyebiliriz. İlk çökmenin ardından gerekli denetimlerin ve cezai yaptırımların da uygulanmadığını bildiren Karabulut’un haklılığını, son çöküntü olayı açıkça gösteriyor.

Ayvalık Tabiat Platformu adına konuşan Saadettin Karabulut’un açıklaması: “Maden kazaları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşamı tehdit ediyor, galeriler çöküyor, atık barajları yıkılıyor, toprak kaymaları oluyor, siyanürlü, asitli ve ağır metalli sızıntılar meydana geliyor. Bu kazalardan biri de 12 Aralık günü Karaayıt Köyü’nün yanı başındaki, Bilfer Madencilik tarafından işletilen demir cevheri zenginleştirme tesisinin atık sahasında yaşandı.”
Maden ocağının ÇED’den muaf olarak işletilmesinin yanında söz konusu zenginleştirme tesisinin, yöre halkının meralarına el konarak yapılmış olmasının da ayrı bir usulsüzlük olduğunu öğreniyoruz.
Ayrıca maden ocağının yarattığı gürültü ve toz, yöre halkını her açıdan olumsuz etkiliyor; bölgenin rüzgârlı havası, kirletici partikülleri insanların ciğerlerine dolduruyor ve hayvanların düşüğe ve hatta ölüme varan sağlık sorunları yaşamasına sebep oluyor. Yağmur da bu içeriğin yer altı sularına karışmasına neden oluyor.
“Güçlünün değil haklının yanında olacağımızın sözünü veriyoruz”
Yönetime geldiklerinden bu yana Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’in talimatları doğrultusunda Bilfer Madencilik’e karşı hukuki mücadelenin devam ettiğini belirten Ayvalık Belediyesi Başkan Vekili Merih Arslan, şirketin neden olduğu kirliliği gördüklerini ve konunun takipçisi olduklarını bildiriyor, “Ayvalık Belediyesi olarak güçlünün değil haklının yanında olacağımızın sözünü veriyoruz,” diyor.
Kaz Dağları Koruma Derneği Başkanı ve Ekoloji Birliği Sözcüsü Süheyla Doğan ise yaşanan olayın maden kazası değil “çevre felaketi” olduğunu vurgulayarak başladığı konuşmasında, buradakine benzer bir facianın Şebinkarahisar’da Nesko Madencilik’in atık barajının yıkılmasıyla gerçekleştiğini, orada da geniş alana yayılan çeltik havzasında da çevre felaketine neden olduğunun altını çiziyor.

Kaz Dağları Koruma Derneği Başkanı ve Ekoloji Birliği Sözcüsü Süheyla Doğan: “Sayıştaş bile yeterince denetlenmediğini söylüyor”
“Çevre felaketine neden olan madencilik faaliyetlerini istemiyoruz,” diyen Doğan, bu faaliyetlerin, şirketlerin cebine kâr olarak girdiğini halka ise felaket ve risk olarak yansıdığını söylüyor.
Sayıştaş raporlarında gördükleri üzerine söz konusu madencilik faaliyetlerinin yeterince denetlenmediğini belirten Doğan, devlet kurumunun bile bunu açıkça gördüğünü ve yaşam alanının dibindeki bu tip bölgelerdeki söz konusu faaliyetlere karşı çıktıklarını ifade ediyor. Nesko’nun Şebinkarahisar’ı Bilfer’in ise Karaayıt’ı terk etmesin gerektiğini, bu tip madenci firmaların sicillerinin kirli olduğunu vurguluyor.
Bağımsız Maden İş Sendikası temsilcilerinden Ege Şube Yönetimi’nden Onur Köse ise Soma’da da aynı sorunlarla karşılaştıklarını ifade ediyor. Bundan bir dönem önce mera yetkilerinin köy muhtarlarının elinde olup daha sonrasında büyükşehir belediyelerine verilerek satılmasına olanak sağlandığını belirtiyor.
Köse, “Bugün bu ve buna benzer felaket yaşanan bölgelerdeki meralar, köy muhtarlarının elinde olsaydı, muhtarlar buralara sahip çıkardı,” diyerek sorumlulara işaret edip, Karaayıt halkının yanında olduklarını deklare ediyor.
“Yapılan ekolojik kırımdır”
EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi ve Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel de Madra Barajı’nın bu bölgedeki içme ve sulama kaynağı olmasına vurgu yaptığı konuşmasında, bu barajın, Bilfer Madencilik’in yanı sıra Kozak tarafında Koza Altın Madeni tarafından da kirletildiğini ifade ediyor.
Orada da üç kez yürütmeyi durdurma kararı alınmasına karşın siyasi iktidarın, söz konusu firmanın Kozak Ormanları’nı ve içme suyu kaynaklarını acımasızca kirletmesine izin verdiğini belirtiyor. “Bu ülkede hukuk varsa, mahkeme kararları da uygulanmak içindir. Bunlar uygulanmıyorsa ya mahkemeleri kapatacaksınız ya da madeni,” diyor.
Yaşam zincirini riske atması sebebiyle bunun “ekolojik bir kırım” olduğunu ve buna neden olan firmanın kapatılması gerektiğini belirten Engel, ağır metal yüklü tepelerin etrafına Bilfer Madencilik tarafından yapılan barikatların da oyuncaklar gibi sıralandığını, yağmur yağdıkça bu atığın korumasının güçleştiğini ve yetersiz olduğunu savunuyor.

Alınan önlem, özensiz yerleştirilen kırıl dökük beton setlerden ibaret. Yağmur yağdıkça buradan akan su, hemen alttaki nehre karışıyor. Bu nehir, çevrenin tarımsal sulama kaynağı olan Madra Barajı’na kavuşuyor.
Anayasının, “yurttaşa sağlıklı çevrede yaşama hakkı” veren 56. maddesini hatırlatan Engel, en büyük sorumlunun da meraları halka değil, sermayeye, maden şirketlere açan, peşkeş çeken siyasi iktidar olduğunu da sözlerine ekliyor ve soruyor: “Devlet nerede? Çevre Bakanlığı nerede? Daha kaç felaket daha yaşanması gerekiyor?”
Gastro Eko olarak bu mücadelenin habercisi olmaya, Karaayıt halkının yanında saf tutmaya devam edeceğiz: Sermayeyi değil, doğayı ve halkı savunanların her daim sesi olacağız.
Fotoğraflar: Batuhan Sarıcan
1 thought on “Ayvalık Karaayıt Köyü’ndeki maden tesisi kaynaklı çevre felaketini yerinde gözlemledik”