
Avrupa Birliği, ormansızlaşmayla bağlantılı kahve, çikolata ve soya gibi ürünlerin ithalatını düzenleyecek yeni bir yasa tasarladı. Peki ama kapsamı ve eksiklikleri neler?
Küresel ormansızlaşmanın yıllık ortalama 10 milyon hektar olduğu düşünülüyor. Bu rakam, 1990’larda 16 milyon civarındaydı; bir düşüş var ama halen yetersiz. Başka bir deyişle insan faaliyetleri, büyük oranda ormansızlaşmayı da beraberinde getiriyor. Hem bölge yerlileri hem de biyoçeşitlilik açısından büyük bir sorun olan ormansızlaşmanın en büyük nedeni ise içine hayvancılığı da alan tarımsal faaliyetler.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, 1990 ve 2020 yılları arasında dünya çapında ormansızlaşma nedeniyle tahmini olarak 420 milyon ağaç kaybedilirken bunun yaklaşık %90’ından tarım ve hayvancılık sorumlu.
Karşılaştırma açısından daha etkili bir veri ise şu: AB bir ülke olsaydı, ormansızlaşma konusunda dünyada üçüncü sırada yer alırdı. Çünkü Avrupa’nın ithal ettiği ürünler, büyük miktarlarda orman kayıplarına neden oluyor. WWF raporuna göre Avrupa, küresel olarak ormansızlaşmayla bağlantılı ürünlerin ikinci en büyük ithalatçısı konumunda. Öyle ki son yıllarda bölgeye yapılan ticaret, küresel orman kaybının yaklaşık %16’sına yol açmış durumda.
Ormansızlaşmanın yasalı olamaz!
COP26 büyük fiyaskoyla sonuçlanmasına karşın ülkelerin büyük katılımla uzlaşabildiği belki de tek konu ormansızlaşmaya karşı mücadeleydi. Avrupa Birliği de buna yönelik ilk adımını attı. Önerilen yasa, tedarikçilerin, ürünlerinin ormansızlaşmayla hiçbir ilişkisi bulunmadığını kanıtlamasını gerektiriyor. Üstelik bu ormansızlaşmanın yasal veya yasadışı olması da fark etmiyor.
Geçen yıl bir milyondan fazla Avrupalının talebi üzerine tasarlanan yasa kabul edilirse, üreticilerin çevre standartlarını yükseltmesi ve izlenebilirlik önlemleri alması gerekiyor. Bu çetin bir süreç. Çünkü tedarikçilerin aksi halde hareket etmesi, 27 ülke ve 450 milyon euroluk bir pazarın kaybı anlamına geliyor. Peki ama Avrupa Komisyonu tarafından sunulan teklifte hangi ürünler var?
Yasada çevresel açıdan en yıkıcı ürünlere odaklanılıyor. Sözgelimi çikolata, kahve, kakao, soya, sığır eti ve palm yağının yanı sıra odun ve mobilya gibi ürünlerin adil bir şekilde üretilerek ormanların bu yasa nezdinde korunması hedefleniyor.
Avrupa Yeşil Düzen lideri Frans Timmermans, söz konusu ürünlerde ormansızlaşmaya karşı sertifikasyon olacağını belirtirken tedarik zincirlerini daha izlenebilir hale getirmek için tüccarların bir ürünün nerede hasat edildiğini ve üretildiğini tam olarak tespit etmesi gerekeceğini ve bu sertifikasyon sayesinde tüketicinin de bunu bileceğini ifade ediyor.
Bununla beraber AB, ülkelerin daha sürdürülebilir orman yönetimi programları geliştirmelerine yardımcı olmak için 1 milyar euro taahhüt ediyor. Hedef, yıllık 31,9 milyon mt karbon emisyonunu azaltmak.
Sorunun yükü tüketicilere değil büyük şirketlere yükleniyor
COP26 bardağının dolu tarafına bakmak gerekirse bu iyi bir haber. Belki de en güzeli, bu sorunun yükünün bireylere değil de şirketlere yükleniyor olması. Durumu, “Sonunda Avrupa, neden olduğu ormansızlaşmaya karşı adımlar atıyor ve bunun yükünü tüketicilere değil, bu ürünleri üreten büyük şirketlere yükleyerek yapıyor,” diyerek açıklayan Mighty Earth’ün Avrupa Direktörü Nico Muzi, “Değişim istiyorsak, ormansızlaşmaya neden olan endüstrilere düzenleme getirilmesi gerekiyor,” diyor.
“Biyoçeşitliliği korumalıyız ve iklim değişikliğiyle yalnızca AB’de değil, küresel olarak mücadele etmeliyiz,” diyen Avrupa Komisyonu Üyesi Virginijus Sinkevičius, “Tüketim alışkanlıklarımız, biyoçeşitlilik kaybının ve sera gazı emisyonlarının başlıca nedeni olan küresel ormansızlaşmaya katkıda bulunmamalıdır,” diye belirtiyor.
Teklifin sadece yasadışı değil, yasal olarak nitelendirilen tarım kaynaklı ormansızlaşmaya da engel olacağını belirten Sinkevičius, “Ortaklarımızdan daha iddialı iklim ve çevre politikaları bekliyorsak, kirliliğe ve ormansızlaşmaya neden olan uygulamaları öncelikle kendimiz bırakmalıyız,” diyor ve ekliyor, “Bu önerilerle, sorumluluk alıyor ve kirlilik ile biyoçeşitlilik kaybı üzerindeki küresel etkimizi azaltmayı hedefliyoruz.”
Ek önlemler
Avrupa Komisyonu, bu önerinin, atıklarla ilgili daha sıkı düzenlemelerin yanı sıra tarım alanlarında karbon depolanmasını artırmak, çölleşmeyle mücadele etmek ve bozulmuş arazileri restore etmek için geliştirilmiş toprak koruma uygulamalarını da içeren ve yakın zamanda duyurulan çevre koruma girişim paketinin bir parçası olduğunu belirtiyor.
COP26’da birtakım sözler veren ülkeler, tedarik zincirlerini çevresel sorumluluğa teşvik eden benzer planları açıklamaya da devam ediyor. Örneğin Birleşik Krallık, yasadışı ormansızlaşmayla bağlantılı ürünlere engel olacak bir yasa çıkarmış durumda.
Ekim ayında ise ABD’li senatör ve temsilciler, ithalatçıları orman kaybından sorumlu tutan bir yasa tasarısı sunmuştu. Bununla birlikte hiçbiri, Avrupa Birliği’nin önerisi gibi ormansızlaşmanın “yasal” kaynaklarını hedef almıyordu. Bu sebeple Avrupa Komisyonu’nun teklif ettiği yasanın daha etkili ve kapsamlı olduğunu söyleyebiliriz.
Yerli halklar ve diğer ekosistemler unutulmasın
Çevreciler, ormanları korumaya yönelik yeni AB yasasının insan hakları açısından “ciddi boşluklara” sahip olduğunu söylüyor. Zira AB’nin yasa teklifi, ormanları korumak için iddialı adımlar atarken diğer karbon zengini ekosistemler söz konusu olduğunda yetersiz kalıyor.
Conservation International’ın lideri Herbert Lust, AB’nin, her biri geleneksel ormanlarınkine benzer muazzam karbon depolama rezervleri olan savanlar, turbalıklar ve mangrovlar gibi diğer ekosistemlerin de koruma altına alması gerektiğini söylüyor. Bu ekosistemler, büyük miktarlarda karbon depolamanın yanı sıra toprak erozyonunu ve taşkınları önlüyor, temiz içme suyu sağlamaya da yardımcı oluyor.
AB’nin önerisi ayrıca, yaşadıkları çevreyi koruyan yerli topluluklar özelinde korumalar içermiyor. Komisyon, yerli halkların ormanları korumadaki rolünü “kabul ederken” yalnızca üretici ülkelerin yasalarına uyma gereği altındaki haklara atıfta bulunuyor. Global Witness, bu doğrultuda uluslararası insan hakları standartlarını yükseltme fırsatının kaçırıldığını söylüyor. Muzi ise yasanın, uluslararası insan hakları standartları gözetilerek yenilenmesiyle bu boşluğun kapatılacağını ümit ediyor.
Haberi hazırlarken faydalandığımız kaynaklar