
Zeynep Omay ve Bilge Bengisu Öğünlü
- Doğal Sofra Urla fikri nasıl ortaya çıktı? Gönüllülerle yollarınız nasıl kesişti?
- 2006 yılında Urla’nın son dönemdeki ilk şaraphanesinin kapılarını yeni açmıştık ki Slow Food hareketinin kurucusu Carlo Petrini ziyaretimize geldi. Slow Food hareketini organize etmek için Türkiye’de bulunuyordu. Ben önce yeni kurulan Çeşme SF birliğinin sekretaryasını üstlenmiştim. Hareketin amaç ve işleyişine daha hakim olunca da Urla’da böyle bir birlik kurmaya karar verdim.
- Nasıl bir model oluşturmak hayaliyle yola çıktınız?
- Kafamızda herhangi bir model yoktu. Sadece gıda ile ilgili birçok konunun tamamiyle tröstlerin kâr objesine döndüğü, gıda ve beslenmenin büyük şirketlerin metası haline gelmesi sonucu gerek gıda güvenliği, gerek lezzet ve kültürel beslenme alışkanlıklarının yok olmaya başladığı gerçeğiyle yüz yüze geldik. Kaybolan lezzetler, zehirli çevre ve gıdalar sonucu hastalıkların yaygınlaşması, kâr veya daha büyük nüfusları beslemeyi gerekçe gösterip tek tip, çeşitten yoksun beslenmenin dayatılması gibi tehditlere karşı istemsiz bir reaksiyon, tepki gibi düşünülebilir.
- Doğal Sofra Urla Derneği olarak hangi amaçlara hizmet ediyorsunuz?
- Az önce saydığım konulardaki sıkıntılara, sevdiğimiz ve yaşadığımız bu kasabada, Urla ölçeğinde çözüm aramak, bir şeyler yapmak için yola çıktık. Artık can havliyle ne yapabilirsek yapmaktı amacımız… Her zaman beraberce, ufak fikirlerden yola çıkarak amaca hizmet eden, farkındalık yaratan etkinlikler yapmaya çalıştık. Urla’nın ekolojik, tarımsal zenginliklerini, geleneksel mutfağını ve yeme içme geleneklerini korumak, sürdürmek ve gelecek nesillere aktarmak istiyoruz.
- Doğal Sofra Urla kimlerden oluşuyor?
- Yaptığımız etkinlikler sayesinde gönüldaş insanlarla tanıştık, onlardan güç kazandık. Yeni arkadaşlar, yeni görüşler edindik. Aramızda Urla’da doğmuş büyümüş, okula gitmiş, evlenmiş üyelerimiz, evlilik yoluyla Urla’ya gelen gönüllülerimiz, ailesi 1700’lerden veya daha eski Urlalı olanlar, mübadele öncesi veya sonrası batıdan, deniz ötesinden gelen göçmenler veya çeşitli nedenlerle nüfus hareketleri sonucu doğu, kuzey ve Orta Anadolu’dan göç edenler var. Profesyoneller, öğretmenler, ev hanımları, çevre gönüllüsü gençler, esnaf ve emeklilerden oluşan kozmopolit bir yapıya sahibiz.
- Bugüne kadar neler yaptınız?
- Bundan 13 sene önce, Ege yemek kültürünün vazgeçilmezi, doğada kendiliğinden yetişen, hem besin kaynağı hem de kırsal kesimdeki vatandaşlara ek gelir kaynağı olan otlarımızı tanımak için başlattığımız ot tanıma yürüyüşü, Urla’nın Mart Dokuzu geleneğinden de esinlenerek her sene tekrarlanan bir şenliğe dönüştü. Antik çağlardan beri Urla’da kutlanan 1 Ağustos Bağ Bozumu Şenliği’ne her sene katkı koyduk. Esnafı, bakkalı, un değirmenini, temiz üretim yapan çiftçiyi öne çıkarmaya, çabalarını anlatmaya çalıştık. Zeytinyağımızı, özellikle Hurma zeytinini veren Erkence zeytinimizi tanıtmak için girişimlerde bulunduk. Kurslar ve ücretsiz tadımlar yaptık. Slow Food organizasyonunun endemik türleri arasına kaydını sağladık. Üyelerimiz Urla Kent Konseyi bünyesi altında Tohum Takas Şenlikleri düzenledi. Köylerde yerli tohum arama ve toplama, takas hazırlığı çalışmaları yaptılar. Köylere çok yakın tarlaların üzerine açılma izni verilen taş ocaklarına, eşsiz güzellikteki turizm değeri çok yüksek kıyılarımızın dibinde kanunsuz planlanan balık çiftliklerine, yine her ne kadar çevreci bir enerji çözümü olsa da köylerin içinde planlanan rüzgâr enerji değirmenlerine konumları nedeniyle itiraz ettik. Denizlerimizdeki eşsiz lezzetli balıkları, her türlü meşakkatine rağmen avlayan ve soframıza ulaştıran kıyı balıkçılarına dikkat çekmek için her sene yerli malı haftasında, Urla usulü balık çorbası yapıp halka dağıtıyoruz. Lezzetli balık, temiz deniz gerektirir. Bu nedenle çocuklarımıza denizlerimizi kirleten olguları tanıtıp onlara emanet kalacak olan bu doğayı bekleyen tehlikeler konusunda küçük yaşta bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. Çiftçinin yüzünü güldüren ve Urla denince akla gelen Sakız Enginarı’nı, dönemin belediyesi ve Ekonomi Üniversitesi katkılarıyla hep birlikte, her sene çok sayıda insanı ağırlayan bir festival haline getirdik.


- Birlikte çalıştığınız kurumlar veya Sivil Toplum Kuruluşları var mı?
- Tabii ki konu festival veya şenlik olunca, Urla Belediyesi her zaman bize destek verdi, yol açtı hatta benimseyip ileri götürdü. Biz de Enginar Festivali’ne destek veriyor, atölyeler, tanıtım yemekleri gibi elimizden ne gelirse yapmaya çalışıyoruz. Bunun dışında Urla’da birçok STK ile dirsek temasımız var. Çocukların beslenmesiyle ilgili olsun, Urla’nın geleneksel yemek kültürüyle ilgili olsun söyleşi, etkinlik veya eğitimlere destek oluyoruz. Urla’daki üniversitenin (İYTE- İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü) öğrencilerinin etkinliklerine katılıyor, onlara kendimizi ve savunduğumuz ilkeleri anlatmaya çalışıyoruz.
- Bir gönüllü topluluğu olarak proje üretirken dernekleşmeye karar verdiniz. Neden? Dernek olmak, çalışmalarınızda ne tür farklılıklar yaratacak?
- Kurumsallaşma, yaptığımız faydalı işleri daha tanınır hale getirecek. Daha disiplinli bir şekilde daha verimli çalışma imkânı sağlayacak diye düşünüyoruz.
“1963 İzmir doğumluyum. Mimarlık okudum ve 20 yıl, çoğunluğu ABD’de olmak üzere mimarlık yaptım. 2002 yılında Türkiye’ye döndüm. Eşim Reha Öğünlü ile Urlice Bağları’nı kurduk ve butik şarap üretimine başladık.”

- Çevre dediğimiz şey nedir ve kime aittir? Biz doğanın hakimi miyiz, patron kim?
- Çevre tabii ki bize ait değil. Her ne kadar ‘tapu’ denen ve bir alanın aidiyetini belgeleyen sertifikamız olsa bile çevre ne miras alan çocuklarımıza, ne de insanlığa ait.
- Doğaya, çevreye insanın verdiği zarar; küresel ısınma, doğal afetler, salgınlar şeklinde karşılığını buluyor. Ne kadarımız, yaşadıklarımızın sorumlusunun yine biz olduğumuzun farkında? İnsanlık hangi dersleri çıkardı kendine?
- Ben bu sorunun cevabını bilmiyorum. Evet belki ufak tefek kıpırdanmalar, çevre hareketleri, yeşil enerji vb. bir takım uyanışlar var. Ancak dünyada yaygın olan ekonomik düzen ve felsefe çerçevesi içinde nüfus artışı o kadar yıkıcı bir hızla ilerliyor ki… Çok saygı duyduğum bir çevreci arkadaşım, birgün bir balık çiftliği protestosunda şu minvalde bir şey demişti: “…şimdi burada çevreyi korumak için bir aradayız. Ancak bundan binlerce yıl sonra insanın yeryüzündeki varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği belli değil. Doğa, Dünya’nın varoluş zaman dilimi içinde hep vardı ve kendisini onarmayı, arındırmayı biliyor. Bizler çevremizi kirleterek aslında doğanın değil kendi sonumuzu hazırlıyoruz!”
- Sürdürülebilir yaşam bir hayal mi? Sürdürülebilir bir gelecek oluşturmak için neye ya da nelere ihtiyacımız var?
- Bazı temel alışkanlıklardan vazgeçmemiz gerek. Disiplin gerek. Her an her şeye hızlıca ulaşma arzumuzdan ve ihtiraslarımızın en kısa yoldan tatmini isteğimizden kurtulmalıyız. Tüketim kültürünü terk edip üretim veya üretici dostu bir kültüre evrilmemiz gerek. Zamanın akışına, doğanın gerçeklerine, fizik kanunlarına saygı göstermemiz gerek. Yavaşlamalıyız. Her şeyin büyüğünü değil yeterlisini arzu etmeyi bilmemiz gerek.
- Sürdürülebilir bir yaşam için liderlik yapacak ve dönüştürecek tutkulu insanlara ihtiyaç var. Sizce Doğal Sofra Urla Derneği üyeleri bu insanlardan mı? Derneğe üye kabul kriterleriniz neler?
- Açık söylemek gerekirse kendimizi veya destekçilerimizi bu konuda liderlik yapacak konumda görmüyorum. Aramızda o iddiada olan birileri de yok bildiğim kadarıyla… Biz daha yaşlı bir ekibiz. Yavaş düşünüp temkinli davranıp, hem hayattan keyif almaya çalışıp hem de doğru bildiklerimizi elimizden geldiğince yakın çevremizle paylaşmaya, fayda sağlamaya çalışıyoruz.

- Çevre ve ekolojik yaşam tüm dünyanın öncelikli konularından… Ülkemizde ekolojik yaşam ve çevre için yapılanlar yeterli mi? Neler eksik ya da yetersiz?
- Ülkemizde birçok temel hak ve adalet konusunda eksikler var maalesef. Çevre için yapılan çalışmalar, alınan kararlar da her konuda olduğu gibi manipülasyona açık ve yetersiz.
- Sizce ekolojik hayat ekonomik mi?
- Bu sorulara cevap vermek benim haddimi aşar. Sadece ‘olabilir’ demek için bazı paradigmaların değişmesi, bazı alışkanlık ve inançların alt üst edilmesi gerek. Belli ölçeklerde ekolojik hayat tabii ki ekonomik olabilir. Ancak geldiğimiz noktada dünya nüfusu, doğal kaynaklar, megapollerde yaşam o kadar büyük problemler teşkil ediyor ki… Bu döngünün kırılması büyük fedakârlıklar gerektirecektir diye düşünüyorum.
- Dernek olarak en önemli amacınız, geleneksel mutfak kültürünü gelecek nesillere aktarmak… Bunun için yaptığınız ve yapacağınız çalışmalar neler?
- Belge niteliğinde bir katalog/kitap oluşturma projemiz var.
- Dünya ve üzerindeki canlılar için sürdürülebilirlik hareketi adına kurulmuş olan dernekler, platform ve sivil inisiyatifler arasında dayanışma nasıl sağlanabilir? Bu anlamda sizin bir çabanız var mı?
- Henüz yok. Ancak her türlü dayanışmaya açığız. Yeni bir dernek olduğumuz için bu konuda yeterli veri birikimimiz yok.
- Farklı yerlerden, şehirlerden gelip Urla’ya yerleşenlere ve Urla’nın üreticilerine mesajlarınız ne olur?
- Gıda ve beslenme konusunda tüketici bir ortam ve kültürden geldik. Şimdi nispeten fazla bozulmamış doğaya sahip bir çevreye, gıda üreticilerinin ortamına bilerek ve isteyerek göç ettik. Alışkanlıklarımızla lütfen bu çevreyi zehirlemeyelim. Aksine yanlış yapılanlar varsa onları düzeltmek için uğraşalım. Zamanın akışına, kasabanın fiziksel limitasyonlarına, sokaklarının dokusuna, üreticinin şart ve isteklerine saygı duyalım. Çevremizi, tarihimizi, kültürümüzü, çocuklarımıza nasıl bir çevre bırakmak istediğimizi göz önüne alarak üretici tarafından düşünelim. Slow Food terminolojisi ile ko-üretici olalım.
Söyleşi: Zeynep Omay (zeynepomay@gmail.com)
Konuk yazarımızı tanıyalım

Kurumsal İletişim Uzmanı Zeynep Omay, Izmirlife Dergisi’ne söyleşiler hazırlıyor. Daha önce Megalife ve Vourlamag dergilerine de yazdı. Uzak geçmişte Kanal Ege’de haber spikerliği, yakın geçmişte ise TRT Kent Radyo’da, “İzmir’in Renkleri” isimli programın yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendi.