
ABD’den Hindistan’a kadar yapılan birçok araştırmaya göre, sıcaklıklar yükseldikçe insanlarda odaklanma ve üretkenlik düşüyor; şiddet ve saldırganlık da artıyor. İklim değişikliğinin neden olduğu sıcaklıklar, ülkeleri altından kalkamayacakları ekonomik ve sosyolojik sorunlara itecek gibi görünüyor. Science News’in sosyal bilimler yazarı Sujata Gupta’nın kaleminden okuyoruz.
Bir şehir planlamacısı olan Meenu Tewari, yaklaşık on yıl önce bunaltıcı bir yaz gününde, Hindistan’ın batısındaki Surat’ta bir dokuma fabrikasını ziyaret ediyordu. Tewari, imalat şirketlerinin nasıl çalıştığını anlamak için sık sık bu tür ziyaretler yapıyordu. Ancak o günkü ziyareti onu şaşkına çevirecekti.
Bugün North Carolina Üniversitesi’nde görev yapan Tewari, “O gün hiç işçi yoktu… sadece makineler vardı,” diyor. Aslında çalışanlar çok uzakta değildi; yakındaki bir tentenin altında gölgede dinleniyordu. Tewari’nin rehberi ona, kavurucu sıcaklıkların işçilerin hata yapmasına ve hatta tehlikeli makinelerin yakınında bayılmasına neden olduğunu söylemişti. Bu nedenle şirket, öğle sıcağında dinlenebilmeleri için işçilerin daha erken gelip daha geç ayrılmasını zorunlu kılmıştı.
Peki bilim buna ne diyor? İnsan vücudu, fizyolojik olarak yaklaşık 35°C’nin ötesindeki sıcaklıkları kaldıramıyor. Artan kanıtlar gösteriyor ki sıcaklıklardaki artışlar, insanların çeşitli görevlerdeki performanslarının yanı sıra stres seviyelerini de olumsuz etkiliyor. Araştırmacılar aşırı sıcaklığı, artan saldırganlık ve düşük bilişsel yetenekle birlikte Tewari ve meslektaşlarının da ortaya koyduğu üzere üretkenlik kaybıyla da ilişkilendiriyor.
Artan küresel sıcaklıklar, dünyanın bazı bölgelerinde rekor kıran aşırı sıcak dalgalarıyla birlikte, insan davranışı üzerindeki etkileri büyüyen bir sorun oluşturabiliyor. Araştırmacılar, iklim değişikliği dünyayı ısıtırken serinlemek için sınırlı kaynaklara sahip düşük gelirli ülke insanlarının en çok zararı göreceğini söylüyor.
Sıcaklık ve saldırganlık ilişkisi
Bilim insanları, uzun bir süredir insanların aşırı sıcakla baş etmede yaşadığı zorlukları kayıt altına alıyor. Sosyal psikolog Craig Anderson ve meslektaşlarının, bir grup lisans öğrencisine diyalog halindeki çiftlere ait dört video göstererek yaptığı deney de bunlardan biri.
Videolardan birinde çift nispeten sakinken, geri kalan üçünde ikili arasında artan gerilim söz konusuydu. Videoları izleyen lisans öğrencileri, termostatı -14°C ila 36°C arasında değişen beş farklı sıcaklıktan birine ayarlanmış odalarda bulunuyordu.
Araştırmacılar daha sonra öğrencilerden çiftlerde gördüğü agresiflik düzeylerini puanlamalarını istedi. Iowa Eyalet Üniversitesi’nden Anderson, sıcak odalarda bulunan öğrencilerin, tüm çiftleri, hatta sakin olanları bile, konforlu odalardaki öğrencilerden daha agresif olarak puanladığını tespit etti.
Bulguları, Advances in Experimental Social Psychology’de yayımlanan çalışma, sıcaklıkların insanları daha sinirli yapma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Ve sonuç olarak insanlar, sıcaklık aralığı fizyolojik eşiklerin üzerindeyse çevrelerinde daha çok “kötü olan şeyleri” algılama, olumsuz olma eğilimde oluyorlar.
Araştırmalar, bu tür algıların yerini zamanla gerçek şiddete bırakabileceğini gösteriyor. Ancak bu “sıcaklık-saldırganlık” hipotezinin laboratuvar dışında kanıtlaması biraz zor. Çünkü saldırganlıkla bağlantılı diğer çevresel veya biyolojik değişkenlerden gelen sıcaklık etkisini ortaya çıkarmak, daha karmaşık faktörlerin bir araya geldiği gerçek dünyada yanıltıcı olabiliyor. Ancak son birkaç yılda yapılan çalışmalar da bu fikri doğrulamaya başlıyor.
Örneğin, ABD Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu’nun temmuz ayında yayınladığı bir çalışma raporu, Mississippi’deki klimasız hapishanelerdeki mahkumlara odaklandı. Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden Anita Mukherjee ve Cornell Üniversitesi’nden Nicholas Sanders, 1 Ocak 2004’ten 31 Aralık 2010’a kadar 36 cezaevindeki şiddet oranlarını inceledi.
Genel olarak, her bir tesiste yılda ortalama 65 şiddet eylemi gerçekleştiğini bulan ekip, yılda yaklaşık 60 günden fazla bir zamana yayılan, 27°C’nin üzerinde sıcaklık yaşanan günlerde, mahkumlar arasında şiddet olasılığının %18 arttığını buldu. O günlerin çoğunda ortalama maksimum sıcaklık 34°C’ydi.
Mukherjee, bu sıcaklık okumalarının, Mississippi’nin yüksek nemini hesaba katmadığını ve ülkede eskiyen cezaevlerinin birçoğunun hem klima hem de uygun havalandırmadan yoksun olduğunu ve tesislerin içindeki sıcaklıkların da genellikle dışarıdaki sıcaklıkları aştığını da hatırlattı.
Sanders ve Mukherjee’ye göre politikacıların düşündüğünün aksine klimalar, mahkûmların keyfi için yerleştirilmiyor; sıcaklığa bağlı olarak ABD cezaevlerinde her yıl ek olarak 4.000 şiddet eylemi gerçekleştiği tahmin ediliyor.
Araştırmalar ayrıca, şiddetin cezaevlerinin dışında da sıcaklıkla birlikte arttığını gösteriyor. Journal of Public Economics’te yayımlanan bir çalışmaya göre, 2010’dan 2017’ye kadar Mayıs-Eylül aylarında Los Angeles’ta şiddet suçları, sıcaklığın 35°C’yi aşmasıyla %12 artıyordu.

(Sıcaklık değerlerinde °F-°C çevirisi yapılmıştır.)
Sıcaklık ve performans ilişkisi
Sıcaklığın insan davranışı üzerindeki etkisi, sadece şiddet de değil. Mesela sıcak okul binalarında sınava giren öğrencileri düşünün. UCLA ekonomisti R. Jisung Park, konuyla ilgili olarak New York’ta lise sınavlarına giren öğrencilere odaklandı. Bu sınavların her biri yaklaşık üç saat sürüyor ve haziran ayının sonunda iki haftalık bir süre boyunca öğrencinin kendi okulunda uygulanıyor. O zaman diliminde sıcaklıklar 15°C ila 37°C arasında değişebiliyor.
Park, 1999’dan 2011’e kadar yaklaşık 1 milyon öğrencinin 4,5 milyon sınav puanlarını inceledi. Mart 2020’de Journal of Human Resources’da yayımlanan bu analiz, sınava yaklaşık 32°C’lik bir günde giren öğrencilerin %10 daha az puan aldığını buldu.
Park ve meslektaşları, sıcak havaların ülke genelinde öğrencilerin performansını nasıl etkileyebileceğini de inceledi. Ekibiyle birlikte ekim ayında lise öğrencilerine uygulanan, üniversiteye hazır olmayı ölçen ve bursları da belirleyen standart bir sınava (PSAT) odaklandı.
Ekip, 1998’den 2012’ye kadar en az iki kez sınava giren yaklaşık 10 milyon öğrenciden alınan 21 milyon puanı değerlendirdi. Ayrıca sınav puanlarını, ülke genelindeki yaklaşık 3.000 hava istasyonundan alınan günlük sıcaklık verileriyle ve her öğrencinin klimaya erişimiyle ilgili bilgilerle ilişkilendirdiler.
PSAT’ta öğrenci puanları, genel olarak ilk sınavdan ikincisine yükseliyor. Ancak araştırmacıların Mayıs 2020’de American Economic Journal: Economic Policy’de bildirdiğine göre, bu artış hesaba katıldığında bile, kliması olmayan okullardaki öğrenciler, beklenenden daha düşük puan almıştı. Dahası, Afrika kökenli Amerikalı ve Hispanik öğrencilerin daha sıcak binalarda sınava girme olasılıkları, beyazlara göre daha yüksekti. Ortaya çıkan bu sıcaklık farklılıklarının, PSAT’taki ırksal başarı farkında da etkisi olduğu ortaya çıktı.
Bu tür bir performans düşüşü, sadece akademik ortamlarda da görülmüyor; iş gücüne de uzanıyor. Yazının başında bahsettiğimiz üzere Tewari’nin karşılaştığı da buydu. Tewari, Surat’taki dokuma fabrikasını ziyaret ettikten sonra, onun dışında da birkaç farklı dokuma ile giysi dikim fabrikasında ve demiryolları için ray tedarik eden bir çelik şirketinde de klimaların nadir olabileceği yerlerdeki işçi verilerini taramaya başladı.
Tewari ve meslektaşları, sektöre bağlı olarak işçileri kabaca bir ila dokuz yıl arasında gözlemledi. Araştırmacıların, Journal of Political Economy’de yaptığı tahminlerine göre, sıcaklıklar 35°C’nin üzerine çıktığında günlük ortalama dokuma üretimi yaklaşık %2; giysi dikimi ise 30°C’nin altındaki günlere kıyasla %8’e kadar düşüyordu.
Ekip daha sonra ulusal anket verilerini de kullanarak Hindistan’daki diğer sektörlere de baktı. Araştırmacıların hesaplamaları, ortalama günlük sıcaklıkların mevcut koşullara göre 1°C artması durumunda, ortalama yıllık üretimin % 2,1 azalacağını; bu durumla birlikte yıllık gayri safi yurtiçi hasıla veya bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin değerinin de %3 oranında düşeceğini gösteriyor.
Klima kesin çözüm değil
Los Angeles’taki Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden çevre ekonomisti Matthew Kahn, bu durumda en basit seçeneğin herkese klima sağlamak olduğunu söylüyor. Ancak binaları soğutmanın da hem ekonomik hem çevresel bedeli var ve yoksul ülkelerin buna erişimi kolay değil.
Kahn, uzun vadeli çözümün, yoksulları aşırı sıcaklığa maruz bırakmaya devam etmek değil, enerji şebekesini yeşile çevirme çabalarını hızlandırmak olduğunu söylüyor: “Yoksullar iklime karşı daha kırılgandır. Adil bir toplum kurma yolunda umarım bu gerçeğe omuz silkmeyiz.”
2020’de yayınlanan Birleşmiş Milletler raporuna göre, başta klimalar olmak üzere soğutma ekipmanları, 2018’de dünyanın toplam elektrik talebinin yaklaşık %17’sini oluşturuyor. Tahminler, yalnızca gelişmekte olan ekonomilerde bile klima kullanımının, 2100 yılına kadar 33 kat daha fazla enerji tüketimine yol açacağını gösteriyor.
Ve şu anda, bu enerjinin çoğu yenilenemeyen kaynaklardan, özellikle petrol, kömür ve doğalgazdan karşılanıyor. Dolayısıyla bu talebi geleneksel yoldan karşılamak, küresel ısınmanın artması anlamına geliyor.
Tewari de belirli bir tesise bir klima ünitesi kurup kurmama konusundaki seçimin, birçok şeyde olduğu gibi, göreceli maliyetlere ve faydalara bağlı olduğunu söylüyor. Yükselen sıcaklıklarda bile tüm fabrikaları klimalandırmak, işçilere öğle uykusu vermekten veya sadece belli odaları klimalandırmaktan daha pahalı olmaya devam ediyor.
Bununla birlikte Tewari ve arkadaşları, şehirlerdeki ağaç örtüsünü korumak ve artırmanın yanı sıra güneş ışığını yansıtan yapı malzemeleri kullanmak da dahil olmak üzere daha iyi soğutma seçeneklerinin mevcut olduğunu söylüyor. Tewari, “Klima sürdürülebilir değil,” diyor. “Ortam sıcaklıklarını azaltabileceğiniz kentsel planlama mekanizmalarını göz önünde bulundurmanız gerekiyor.”
1 thought on “İklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı sıcaklar insan davranışlarını nasıl etkiliyor?”