
Dünya genelinde gıda üretiminin %50’sinden fazlasını kadın üreticiler yapıyor. Buna karşın cinsiyet eşitliği ve ortak refahtan bahsetmek mümkün değil. Sakarya Üniversitesi’nde tarımsal emek ve toplumsal cinsiyet üzerine çalışan Arş. Gör. Kübra Yüzüncüyıl ile kadın üreticinin sosyo-ekonomik durumunu, cinsiyet ve fırsat eşitsizliğini konuştuk, çözümleri sorduk. Küçük ölçekli kadın üretici ile temiz ve adil gıdanın peşinde koşan bireysel tüketici arasındaki sınırları kaldıran “Kadın Üreticiden” isimli dayanışma projesini de danışmanı olduğu Kübra’dan dinledik.
Söyleşi: Batuhan Sarıcan
- Sevgili Kübra, ben ne zaman bir köye gitsem erkeklerden çok kadınları tarlayı sürerken veya traktörün tepesinde görüyorum. Bu sırada sözde “evin direği” olan erkekler ise genellikle köy kahvesinde pineklemekle meşgul oluyor. FAO’ya göre de dünya çapında yetiştirilen gıdanın %50’sinden fazlasını kadınlar üretiyor. Buna karşın ortak refahtan bahsetmek söz konusu değil. Ben senin kadar sahada değilim. Senin bu konudaki gözlemlerini merak ediyoruz.
- Batuhan selam, öncelikle teşekkür ederim bu söyleşi için. Meseleye tarihsel olarak baktığımızda tarımın modernleşmesinin, kadınlar ve erkekler arasındaki iş bölümünü düzenlediğini görüyoruz. Kaynakların ve araçların üzerindeki kontrol, erkeklerin egemenliğinde olduğu ölçüde kadınlar geleneksel üretici konumlarından uzaklaştı, gelirleri düştü. Tarımsal emeğin büyük bir bölümünü kadınlar oluşturuyor ama dünyadaki tarımsal arazilerin yalnızca üçte birinin kadınlara ait olduğunu görüyoruz. Bu sahiplik yapısı bize neden ortak refahtan bahsedemediğimizi anlatıyor. Kadınlar erkeklere göre daha az toprağa, hayvana, eğitime ve sigorta gibi hizmetlere sahip olabiliyor. Tarımdaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini en basit şekilde buralardan okumak mümkün.
- Sence üreten kadını sosyo-ekonomik açıdan güçlendirmenin önündeki en büyük engeller neler? Engelleri kaldırmak için neler yapılabilir?
- Kadınların araziye ve kırsal finansmana erişiminin az olması en büyük engellerden biri. Kırsal alanlarda faaliyet gösteren finansal hizmet sağlayıcılar kadın üreticilerin desteklenmesinde kilit rol oynayabilir. Öte yandan kadınları tarımsal değer zincirlerine bağlayamamak en büyük engellerden biri. Üretimden işleme ve pazarlamaya kadar tarımsal değer zincirlerinde kadınlar için alan açmalıyız. Son olarak kadınların eğitime erişimleri her zaman çok daha zor oluyor. Tarım teknikleri bilgisi, toplumsal cinsiyete ilişkin farkındalık, dijital okuryazarlık, gıda güvenliği gibi meselelerde eğitimler sağlanmalı.

- Kadın Üreticiden (kadinureticiden.com) de bize birçok açıdan çözüm sunuyor diye düşünüyorum. Biraz bahsedebilir misin; mesela KÜ’nün toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı nasıl bir önerisi var?
- “Kadinüreticiden.com” küçük ölçekli kadın üreticilerle dayanışan bir platform. Covid-19 salgını sebebiyle pazarlar kapatıldığında pek çok küçük ölçekli kadının elindeki iyi, temiz ve adil gıdaları dolaşıma giremedi. Bir yandan alışveriş pratikleri son hızla dijitalleşiyordu fakat bahsettiğimiz kadınların internet okuryazarlığı geçimlerini sağlayacak oranda iyi değildi. Biz de saha ekibimizle doğru kadınlara ulaşarak, onların ürünlerini değerinden satın aldık ve kâr amacı gütmeden iyi gıdanın peşinde koşan tüketicilerle buluşturduk. İyi beslenmenin herkesin hakkı olduğunu savunuyoruz ve bunun için toplumsal cinsiyet eşitliliği vurgusuyla çalışıyoruz. ETC Group’un 2017 “Biz Kim Doyuracak?” adlı raporunda da belirtildiği gibi endüstriyel gıda zinciri, tarımsal kaynakların %75’inden fazlasını kullanarak dünyanın %30’undan daha azına yiyecek sağlarken, köylü tarımı tarımsal kaynakların %25’inden daha azını kullanarak dünya nüfusunun %70’ini doyuruyor. Bu tarımsal emeğin büyük çoğunluğunu kadınlar veriyor. Bu nedenle biz küçük ölçekli üretici kadınları gıda güvencesinin teminatı olarak görüyoruz. Onları maddi açıdan desteklerken, sağladığımız ücretsiz dijital okuryazarlık eğitimleriyle güçlendirmeye çalışıyoruz.
- Bu organizasyonda kimler var? Kimin ürününü kim alıyor kim satıyor, kim kazanıyor? İşleyişi senden dinlemek isteriz.
- Anadolu Kültür Sanat Kalkınma ve Yardımlaşma Derneği’nin öz kaynaklarıyla yürütülen bir dayanışma projesi bu. Dernek Başkanı Ömer Serdar Karaca’nın sahada gördüğü, kapanan pazarlar sebebiyle dezavantajlı konuma sürüklenen kadın üreticiler için bir çözüm arayışına girmesiyle başlayan, yaptığımız istişarelerle sonuçlanan bir süreç. Ürünleri alıp Ankara’daki depomuza koyuyoruz. Satın alma sırasında ücreti doğrudan üreticiye ödüyoruz. Ardından paketleme işlemlerini tamamlıyoruz. Paketlerde üretici bilgileri yazıyor, tüketiciler rahatlıkla bağ kurabilirler üreticilerle. Kargo ücretlerini de karşılayarak tüketicilerle buluşturuyoruz. Hem üretici hem tüketici kazanıyor. Biz yardımlaşma, dayanışma ve kalkınma odaklı bakıyoruz bu projeye.
- Peki bu sanal pazarda “tezgâh açan” üreticilerin üretim süreçleri hakkında bilgi sahibi olabiliyor muyuz? Yani ben belki sadece organik tarım ürünlerini tercih ediyorum. KÜ’ye kabul edilmede bu minvalde belli kriterler aranıyor mu?
- Doğaya dost üretim yapan küçük ölçekli üretici kadınların ürünlerini kabul ediyoruz. Organik sertifikalı ürün satıyoruz gibi bir iddiamız yok. Fakat üretimini gördüğümüz, kendisiyle zaman geçirdiğimiz, güven bağı kurduğumuz üreticilerle çalışıyoruz. Satın aldığınız paketlerde üretici bilgileri yazıyor, sizi kimin beslediğini bilmek isterseniz ilgili bilgilerden üreticilere ulaşabiliyorsunuz.

- Bu platform, kadın üreticiyi finansal açıdan güçlendirmenin yanı sıra sosyal katkılarda da bulunuyor mu?
- Üretici kadınların hikâyelerine Instagram sayfamızda yer veriyoruz. Seslerini yükseltmek, görünür kılmak, güçlendirmek için çok önemli buluyorum bunu. Bunun dışında Veri Okuryazarlığı Derneği ile bir işbirliği yaptık. Kadınlara sertifikalı dijital okuryazarlık eğitimleri düzenliyoruz. Çok büyük ilgi gördü bu eğitim. Sonrasında toplumsal cinsiyet farkındalığı ve gıda okuryazarlığı hakkında da atölyeler düzenlemeyi düşünüyoruz.
- Hepimizin bildiği üzere COVID-19 salgını sebebiyle birçok pazar kapalıydı. Üretici bu durumdan bir hayli etkilendi. Kimisi el emeği göz nuru hasadını kasa kasa çöpe döktü. (Dökmek yerine bağış da bir seçenekti tabii ama o ayrı bir konu.) Bugünkü ve gelecekteki olası salgınlar açısından KÜ, gıda güvencesi için nasıl bir çözüm önerisi sunuyor?
- Küçük ölçekli üreticiler gıda güvencemizin teminatı. Ürünlerini dolaşıma sokmak için dijital dünyaya entegre olmaları gerekiyor. Bu noktada birtakım zorluklar yaşıyorlar. Güvenilir bir internet altyapısıyla kurduğumuz bu dayanışma pazarı önümüzdeki olası salgınlar açısından bu nedenle önemli, tabii bir de düzenlediğimiz dijital okuryazarlık eğitimleri.
- Ben KÜ’yü, sağlıklı ve temiz gıdaya ulaşmakta sorun yaşayan kent sakinleri için de önemli bir fırsat olarak görüyorum. Bu açıdan köy pazarlarının dijitalleşmesi sence neden önemli?
- Kentteki sofrayla kırsaldaki tarlalar arasındaki mesafe giderek açılıyor. Kentte yaşarken bizi kimin beslediğini, nasıl beslediğini bilmek için zaman harcamak gerekiyor. KÜ bu noktada bir kolaylaştırıcı bence.
- Yerel üreticiye ulaşmaktaki sorunu ortadan kaldırdık diyelim. Önümüzde başka bir sorun beliriyor; internet siparişlerinin lojistik hizmeti gerektirmesi ve bunun da doğrudan karbon emisyon artışına neden olması. Bu sorun nasıl aşılabilir? Mesela benim hayalimde, lojistik sektörünün elektrikli veya güneş enerjili taşıtlarla yapılması var.
- Bu projeye dair belki de tek mutsuz olduğumuz nokta tam da bu. Plastiksiz kargo hayalimiz var, sponsor desteğimiz olursa bunu da gerçekleştirmek istiyoruz.

- Kadın üreticinin endüstriyel tarım ve gıda tekeline karşı duruşuyla erkeklerin duruşu arasında bir anlayış farkı gözlemliyor musun?
- Pek tabii. Endüstriyel tarım ve gıda tekeli eril zihniyetin eseri. Gıdaya bir meta olarak bakmak, gıdanın etrafında örülen toplumsal ilişkilerde de yabancılaşmaya sebep oldu. Küçük ölçekli üretici kadınlarla yaptığım görüşmelerde ekosistemi bir bütün olarak kavrama, örneğin “tavşanın hakkını gözetme”, tohuma, suya, toprağa iyi bakma, fethetme değil ilişki kurma, istikrar için değil sürdürülebilirlik için çalışma gibi başlıkların öne çıktığını görüyorum.
- Peki sence Türkiye’deki kadın üreticinin, kooperatif ve gıda kolektiflerine katılım konusundaki farkındalığı ne düzeyde?
- Kadın kooperatiflerinin sürdürülebilirlik oranı çok düşük maalesef. Nerede hata yapıldığını, dayanışmanın hangi noktalarda tıkandığını durup düşünmek gerek. Toplumsal cinsiyet farkındalığına sahip olmayan, yalnızca “evin geçimine katkı sunmak için” çalışan kadınlar, bir süre sonra söz konusu topluluklarla kurdukları bağları koparabiliyorlar. Üretici kadınları güçlendirmek çok katmanlı bir mesele.

- Özel bir soruyla bitireyim: Herkesin damak tadı farklı ama KÜ’den “şunu kesin denemelisin” dediğin favori ürünlerin var mı?
- Sitede beğenmediğim, memnun kalmadığım tek bir ürün yok. Ama favorilerimi sorarsan ben Dilber Kın’ın zahterini, Hülya Oğuz’un alıç sirkesini, Canan Akboğa’nın keçiboynuzu ununu, Duygu Önder’in lahana turşusunu, Meral Aydoğdu’nun göce tarhanasını, Fatma Çakal’ın cennet hurması kurusunu ve Emine Avcı’nın çeri domates kurusunu çok seviyorum. Mutfağımda da bol bol kullanıyorum.
1 thought on “Kübra Yüzüncüyıl: “Küçük ölçekli kadın üreticiler gıda güvencemizin teminatı””