
Fotoğraf: 8 Jul - Earth Negotiations Bulletin (enb.iisd.org)
İstilacı türler, deniz ekosistemleri için büyük tehlike yaratıyor; biyoçeşitliliği yok ediyor. Aynı zamanda insan sağlığı ve ekonomik açıdan da zararları var. Denizlerimizde 539 yabancı tür bulunuyor ve bunların 105’i istilacı nitelikte.
Türkiye’de buna önlem olarak bir proje yürütülüyor; kısa adıyla Denizel İstilacı Yabancı Türler (MarIAS) Projesi… Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Ülke Ofisi’nden MarIAS’ın Proje Yöneticisi Mehmet Gölge’yle konuyu ve büyük önem taşıyan projeyi konuştuk. Söyleşimizin bu meseleyle ilgili farkındalığı artırması en büyük temennimiz.
Söyleşi: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)
- Mehmet Bey, okurları aydınlatmak adına şu temel soruyu sorarak söyleşimize başlayalım: İstilacı ve yabancı tür nedir?
- Burada iki kavramı birlikte ele almakta fayda var: Yabancı tür ve istilacı yabancı tür. İnsan faaliyetleriyle kendi doğal yaşam ortamından yeni bir yaşam ortamına taşınan türleri “yabancı türler” olarak tanımlıyoruz. Ayrıca bu türler “egzotik”, “tanıştırılmış” ve “yerli olmayan türler” olarak da biliniyor. Yabancı türler, kendi doğal yaşam ortamlarında iklim, kaynaklar, avcılar ve hastalıklar gibi birçok sınırlayıcı faktörlerle sayıları kontrol altında tutuluyor. Her yabancı tür istilacı değil. Yabancı türler, yeni bir yaşam ortamına başarıyla yerleşir ve yayılırsa; deniz ekosistemlerini değiştirir ve biyolojik çeşitliliği tehdit ederse; insan sağlığına ve ekonomiye zarar verirse istilacı tür olarak tanımlanıyor. Denizlerde bulunan bu türleri de “denizel istilacı yabancı türler” olarak tanımlıyoruz.
- Türkiye karasularında toplamda kaç istilacı tür tespit edildi?
- Türkiye karasularındaki istilacı yabancı türler maalesef gün geçtikçe artıyor ve bilimsel çalışmalar da bunu ortaya koyuyor. Proje uzmanlarımızın da katkılarıyla hazırlanan 2020 yılı sonu itibariyle Türkiye karasularındaki yabancı ve istilacı yabancı türlere yönelik verileri ortaya koyan bilimsel makaleye göre ülkemiz denizlerinde 539 yabancı tür bulunuyor ve bunların 105’i istilacı özellikte…
- Özellikle hangi türler deniz ekosistemlerimizi tehdit ediyor?
- Her istilacı yabancı tür, yerleştiği ekosistemi bir şekilde tehdit ediyor. Zaten istilacılığın karakterinde bu var. Bu tehditlerin etkisinin değerlendirilmesi için bilim insanları farklı yöntemler kullanıyor. Bildiğim kadarıyla istilacı yabancı türlerin hepsi için yapılmış böyle bir çalışma yok. Ancak fikir vermesi açısından projemiz kapsamındaki türlerden bahsedebilirim. Bu türler aslan balığı, balon balığı, deniz salyangozu, Kuzey Atlantik denizyıldızı ve su sümbülü. Nispeten daha görünür ve bilinir türler. Örneğin, Hint Okyanusu kökenli olan aslan balığı yaklaşık bir yaşında olgunlaşıyor. Olgun bir aslan balığı, yıl boyunca sürekli olarak yumurtluyor. Aslan balıkları günde vücut ağırlıklarının %4’ü kadarı avı tüketebiliyor. Mideleri büyük bir öğünü tüketmek için doğal boyutunun 30 katından fazla genişleyebiliyor. Beslenmelerini analiz eden bir araştırma da yavru bireylerin daha fazla kabuklularla beslendiklerini, yaklaşık 20 cm uzunluğa ulaştıktan sonra balık bazlı bir diyete geçiş yaptıklarını ve 167 farklı türü yediklerini tespit etmiş durumda. Aslan balıkları özellikle yerli balık türlerinin hem avcıları hem de rakipleri konumunda. Hızlı üremeleri, kolay avlanabilmeleri ve doyumsuz beslenmeleriyle doğal biyolojik çeşitliliği büyük ölçüde azaltabiliyorlar. Tekrar belirtmek isterim ki istilacı yabancı bir tür mutlaka ekosistemi tehdit eder.

Fotoğraf: Murat Bilecenoğlu
- 2000’li yılların başından bu yana özellikle Akdeniz’de görülen ve balıkçılara da büyük zararlar veren aslan ve balon balığı gibi türlerle etkin olarak mücadele edilememe sebebi nedir?
- Bir yabancı tür yerleşip istilacı karaktere geçtikten sonra hele de deniz ekosistemindeyseniz maalesef o türle mücadele çok zor oluyor. Yabancı türler ilk görüldüğü zamanlarda fazla bilinmediğinden ya da etkileri o dönem için tam olarak öngörülmediği için zamanında müdahale edilememiş olabilir. İlaveten, bu iki türün geliş yolu Süveyş Kanalı ve o kanal açık kaldığı sürece bu türler ülkemiz karasularına girmeye devam edecektir. Etkin bir avcısının olmaması ve hızlı çoğalmaları sebebiyle de mücadele zorlaşıyor. Yine de son zamanlarda bu türlere yönelik bilincin ve farkındalığın artmasıyla mücadeleye yönelik faaliyetler de artmış durumda. Denizel İstilacı Yabancı Türler (MarIAS) projemiz gibi gerek kamu kurumları tarafından ve gerekse sivil toplum örgütlerince çeşitli projeler gerçekleştiriliyor. Örneğin, aslan balığı üzerinde av baskısı artırılırken, diğer yandan balon balığı üzerinde bir baskı oluşturmak amacıyla Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından balıkçılara destek veriliyor. Mücadele kamuoyunda daha da fazla yer buluyor.
- İstilacı türlerin karasularımıza girme ve çoğalma nedenleri neler?
- Dünya’da, türler yeni yaşam ortamlarına doğal yollarla (fırtına, okyanus akıntısı vb.) binlerce yıldır taşınıyorlar. Günümüzde türler, insanların yaptığı deniz ticareti ve taşımacılığı ile çok hızlı taşınıyor. Özellikle, gemiler, yatlar ve teknelerin gövdesine tutunarak ve çoğunlukla gemilerin balast suyu içerisinde taşınıyor. Denizel istilacı yabancı türlerin, bilerek veya bilmeyerek insan faaliyetleri sonucunda doğal olarak ait olmadıkları ortamlara girişi sağlanıyor. Şu ana kadar Türkiye’nin denizlerinde tespit edilen yaklaşık 500’den fazla denizel yabancı tür girişi bulunuyor. Türkiye’nin denizlerine yaklaşık her 4 haftada 1 yeni denizel yabancı tür girişi oluyor. Şu ana kadar tespit edilen tür girişlerinin %57’si Kızıl Deniz’den Akdeniz’e Süveyş Kanalı üzerinden, %39’u gemilerin gövdesinde ve balast suları içerisinde gerçekleşti. Denizel istilacı yabancı türler, giriş yaptıktan sonra iç sularda kısa mesafelerde farklı aktivitelerle taşınıyor. Bu taşınmalar en çok balıkçı ve gezi teknelerine, botlara, şamandıralara, balıkçılık ve dalış ekipmanlarına tutunarak ve balık yetiştiriciliği ve akvaryumlardan kaçışlar ile canlı balık yemleri üzerinde gerçekleşiyor. Çoğalma nedenlerine gelirsek, bunun birçok farklı nedeni olabilir. Yerleştiği ortamda yabancı türün avcısının olmaması, yerli ekosistemin tahrip olması ve yabancı tür için uygun bir ortam olması bunlar arasında sayılabilir.
- İstilacı türler, deniz ekosistemleri için neden büyük bir tehlike yaratıyor? Önlem alınmazsa bizi neler bekliyor?
- İstilacı yabancı türlerin olumsuz etkileri, boyutlarına göre daha da büyük olabiliyor. Denizel istilacı yabancı türler, deniz ekosistemlerini, insan sağlığı ile refahını ve ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Çevresel, sosyal ve ekonomik birçok etkileri var. Denizel istilacı yabancı türler, deniz ekosistemlerini değiştiriyor ve denizel biyolojik çeşitliliğin kaybına neden oluyor. Özellikle, yerli türleri avlıyor, yerli türler ile yaşam ortamı ve kaynaklar için rekabet ediyor, yerleştiği doğal yaşam ortamını değiştiriyor ve tahrip ediyor, parazit ve hastalıkları taşıyor. Deniz ve ekosistemlerinin sağladığı yaşam ortamı, besin döngüsü, su kalitesi, arıtma, iklimi düzenleme, karbon depolama vb. düzenleyici ve destekleyici hizmetler zarar görüyor. İleride de eğer iklim değişikliğinin olumsuz etkileri artmaya devam ederse, yabancı türler için uygun ortam varsa, yeni türlerin gelmesi de mümkün. Maalesef yerli ekosistemin ve belki de o alandaki biyolojik çeşitliliğin yok olmasıyla da karşı karşıya kalabiliriz.
- İstilacı türlerin neden olduğu ekonomik zarar konusunda bir veriye sahip miyiz?
- İstilacı yabancı türlerin ekonomik açıdan da zarar verdiğini biliyoruz. Bu türler, deniz ekosistemlerinin insanlara sağladığı çevresel ve sosyal faydaların kaybına neden oluyor. Geçim kaynakları kaybı ve işsizliğe neden olabiliyor. Belli bir bölgeye yerleşmeleri ve yayılmaları durumunda denizel istilacı yabancı türlerin sayılarını kontrol altında tutmak ve yayılma hızlarını azaltmak için ciddi yatırım ve maliyet gerekiyor. Su borularının tıkanması ve arıtma tesislerinin zarar görmesi gibi kıyı altyapılarında sorunlara yol açabiliyor. Bazı kaynaklarda istilacı yabancı türlerin verdiği zararın, 1,4 trilyon dolardan daha fazla olduğu belirtiliyor ki bu değer, dünya ekonomisinin yaklaşık %5’ine tekabül ediyor. Avrupa’da ise her yıl 12 milyar avro masraf açtığı ve bu rakamın devamlı yükseldiği belirtiliyor. Ancak, Türkiye’nin karasularındaki istilacı yabancı türlerin verdiği ekonomik zarar konusunda en azından ben net bir veriye sahip değilim.
- Temel hatlarıyla istilacı türlere nasıl engel olunabilir? Halihazırda büyük popülasyona sahip türlerle nasıl mücadele edilebilir?
- En önemli strateji, denizel istilacı türler yerleşmeden ve yayılmadan önce önlemektir. Çünkü yayıldıktan sonra kontrol etmek ve azaltmak çok zor ve maliyeti de yüksek. Yapabileceklerimizi üç kategoriye ayırabiliriz:
– Önle: Denizel istilacı yabancı türlerin, deniz ticareti ve taşımacılığı yoluyla taşınmasını önlemek için balast suyu yönetimi; balık yetiştiriciliği ve akvaryum ticaretine bağlı taşınmasını önlemek için de biyogüvenlik kurallarını uygulamak son derece önemli. Ayrıca, insanların bu sürece katılımının sağlanması denizel istilacı yabancı türler ile ilgili bilgiye erişmek ve değişimleri izlemek konusunda katkı sağlar.
– Erken tespit et ve müdahale et: Araştırmalar, denetimler, izleme faaliyetleri ile denizel istilacı yabancı türleri yayılmadan erken tespit etmek ve müdahale etmek son derece önemli. Bunun için erken uyarı ve müdahale sistemlerinin oluşturulması ve uygulanması gerekiyor.
– Kontrol et ve azalt: Belli bir bölgeye yerleşmeleri durumunda denizel istilacı yabancı türlerin sayılarını kontrol altında tutmak ve yayılma hızlarını azaltmak.
Bu minvalde akuakültür türlerinin ithalini kontrol altında tutabiliriz. Gemi balast sularını işleme tabi tutup, kıyı sularına boşaltımını kontrol altına alabiliriz. Gemilerin ve daha küçük teknelerin gövdelerine yapışan fouling organizmaları azaltabiliriz. Akvaryum türlerinin uygun kullanımını sağlamamız önemli. Dalış ve balıkçılık ekipmanlarını iyi temizlemeliyiz. Biyogüvenlik kuralları burada da çok önemli. Restorasyon ve rehabilitasyon programlarında yerel türleri kullanabiliriz, hatta kullanmalıyız. Aynı zamanda deniz ekosistemlerini ve biyolojik çeşitliliği korumayı sağlayan her türlü çaba, denizel istilacı yabancı türlerle mücadeleyi destekleyecektir.

- Siz de bu amacı taşıyan bir projede yer alıyorsunuz. Kısa adı “Denizel İstilacı Yabancı Türler Projesi” olan bu projeyi temel hatlarıyla sizden dinleyelim.
- Kısaca “Denizel İstilacı Yabancı Türler Projesi” olarak adlandırdığımız “Önemli Denizel Biyolojik Çeşitlilik Alanlarında İstilacı Yabancı Türlerin Tehditlerinin Değerlendirilmesi Projesi” Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile iş birliği içerisinde Küresel Çevre Fonu (GEF) desteğiyle yürütülüyor. GEF-VI döneminde desteklenen tek deniz projesi. 2018 yılı sonunda başlayan projenin 2023 yılı sonunda tamamlanması hedefleniyor. Uzun vadedeki hedefi, Türkiye’nin küresel açıdan büyük önem taşıyan kıyı ve deniz ekosistemlerinin biyolojik çeşitliliğinin korunmasını desteklemek amacıyla istilacı yabancı türlerin olumsuz etkilerini en aza indirmek olan projenin, istilacı yabancı türlerle mücadele ederken, biyoçeşitliliğimizi ve ülke ekonomimizi destekleyen denizlerimizi korumaya hizmet ederek, aynı zamanda Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin AICHI Biyolojik çeşitlilik Hedeflerine ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşılmasına da katkıda bulunması hedefleniyor. Projede aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi hususları, proje kapsamına uygun bir şekilde, olabildiğince teşvik ediliyor.
Projemizin eş zamanlı ilerleyen 3 ana bileşeni bulunuyor. Bunlar;
– Denizel istilacı yabancı türlere ilişkin etkili ulusal politika çerçevesinin oluşturulması
– İstilacı yabancı türlerin tehditleriyle mücadeleye yönelik kapasite oluşturma, bilgi ve bilgi paylaşımı sistemlerinin geliştirilmesi
– İstilacı yabancı türlerin sürdürülebilir yönetimi, engellenmesi, yok edilmesi ve kontrolüne, ayrıca önemli deniz ve kıyı bölgelerindeki istilacı yabancı tür tarafından tahrip edilmiş habitatların restorasyonuna yönelik yatırımların yapılması.
Temelde UNDP’de benim de içinde bulunduğum üç kişilik bir ekip, projenin yürütülmesinden sorumlu olsa da gerek UNDP’den ve gerekse Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nden birçok kişi katkı veriyor. Ayrıca, 10 bilim insanı da projemize doğrudan katkı sunuyor. Projeye ilişkin daha fazla bilgiye projemizin web sayfası olan istilacılar.org bağlantısından da erişebilirsiniz.
- Proje hangi bölgelerde yürütülüyor?
- Projemizin yürütmesini ulusal ve yerel olmak üzere iki ölçekte ele alabiliriz. İstilacı yabancı türlere yönelik mevzuat hazırlıkları, ulusal strateji hazırlanması, veri tabanı oluşturulması, biyogüvenlik rehberlerinin hazırlanması, balast suyuna yönelik kapasitenin artırılması gibi ulusal ölçekte yürüttüğümüz çalışmaların yanı sıra teşvik programlarının uygulanması, ilkokul ve ortaokul öğretmenlerine yönelik eğitim faaliyetleri, istilacı yabancı türlere yönelik yönetim planlarının hazırlanması ve uygulanması gibi pilot bölgelerde yürüttüğümüz faaliyetlerimiz de var. Elbette tüm faaliyetler bunlarla sınırlı değil. Proje pilot bölgeleri, her bir denizimizde bir saha olacak şekilde belirlendi. Bu sahalar Karadeniz’de İğneada Longoz Ormanı Milli Parkı deniz kısmı (Kırklareli), Marmara Denizi’nde Marmara Adaları (Balıkesir), Ege Denizi’nde Ayvalık Adaları Tabiat Parkı (Balıkesir) ve Akdeniz’de Samandağ Akdeniz Foku Yaşam Alanı, Deniz Kaplumbağası Yuvalama ve Yumurtlama Alanı (Hatay).
- Bugüne kadar proje kapsamında sizi en çok etkileyen bulgu ne oldu?
- Proje kapsamında çalıştıkça her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz ve her öğrendiğim yeni bulgu beni etkiliyor. Özellikle istilacı yabancı türlerin ekosisteme olan etkisini öğrendikçe konunun ne kadar önemli olduğunu anladım. Bu, projeye olan bağımı daha da artırdı.

Fotoğraf: Murat Bilecenoğlu
- UNDP bu projeye hangi hususlarda destek veriyor ve destek vermesini sağlayan ne oldu?
- UNDP, bu GEF projesinin hem yazımında hem de uygulanmasında destek veriyor. Projeyi, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’yle birlikte uyguluyor. UNDP, yaklaşık 170 ülke ve bölgede çalışarak yoksulluğu ortadan kaldırmaya, eşitsizlikleri ve dışlanmayı azaltmaya ve ülkelerin ilerlemeyi sürdürebilmeleri için direnç oluşturmaya yardımcı oluyor. BM’nin kalkınma ajansı olarak UNDP, ülkelerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmada kritik bir rol oynuyor. UNDP, proje uygulama ve politika danışmanlığı yoluyla, Türkiye’nin kalkınma gündeminin uygulanmasını desteklemek amacıyla farklı sektörlerde katkı veriyor. Çevre ve İklim Değişikliği de bunlardan birisi. UNDP Türkiye bu kapsamda birçok çevre koruma projesine destek verdi, projeler gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye de devam ediyor. UNDP, hem BM kapsamında kendisine verilen görevi yerine getirmek ve sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşmayı sağlamak hem de tüm insanlığa ait olan biyolojik çeşitliliğin korunması için bu proje de dahil birçok projeye destek veriyor.
- Peki bu projenin bulguları, belli kurum ve kuruluşlar için bağlayıcı olacak mı?
- Projenin bulgu ve çıktıları öncelikle ilgili tüm ve kuruluşlar için bir rehber olacaktır. İstilacı yabanı türlerin yönetimine ilişkin yol gösterecektir. Ayrıca, proje kapsamında istilacı yabancı türlere yönelik bir mevzuat ve ulusa strateji hazırlanacaktır. Bu dokümanların resmi olarak onaylanması durumunda herkes için bağlayıcı hale gelecektir. Ancak, şahsen farkındalığın ve bilincin artmasının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Projenin en önemli katkılarından birisi de bu olacaktır.
- Türkiye’deki denizel koruma alanlarını ve denetimleri yeterli buluyor musunuz?
- Türkiye, barındırdığı önemli biyolojik çeşitlilik değerleri ile iki karasal (Kafkaslar ve Akdeniz) ve bir denizel (Akdeniz) alan olmak üzere üç bölgeye ayrılıyor ve küresel ölçekte 200 ekolojik bölge içerisinde yer alıyor. Bu alanlar, taşıdıkları koruma değerleri açısından dünyanın en önemli ekolojik bölgeleri içerisinde gösteriliyor. Ülkemiz, adalar hariç Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz kıyıları olmak üzere yaklaşık 8.500 km kıyı uzunluğuna sahip. Böylesine uzun deniz ve kıyı alanları, zengin biyolojik çeşitlilik değerlerini barındırıyor ve yaklaşık 3.000 bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapıyor. Bu kapsamda, Çevre Şehircilik ve İkim Değişikliği Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre korunan alanların ülke yüzölçümüne oranı %10 civarında. Deniz koruma alanlarının oranı ise daha az. Son dönemlerde, özellikle Finike Denizaltı dağları ve Marmara Denizi gibi geniş alanların korunan alan ilan edilmesiyle bu oran artmaya başlıyor. Ancak, yine de deniz koruma alanlarının artırılması gerektiğini düşünüyorum. Denizlerdeki koruma alanları sadece burada yaşayan hayvan ve bitki türlerini değil atmosferi de koruyor, çevre bölgelerdeki gıda güvencesini artırıyor. Bilim insanları da denizlerdeki korunan alanların artırılması gerektiğini belirtiyor. Ülkemizin de üyesi olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamında da küresel ölçekte gerek karasal ve gerekse denizel korunan alan miktarlarının artırılması hedefleniyor. Umarım korunan alanlarımız artar ve sadece artmakla kalmaz sağlıklı bir şekilde korunur ve yönetilir.

Bir çevre mühendisi olan Mehmet Gölge, çalışma hayatına 2002 yılında, o zamanki adıyla Çevre Bakanlığı’nda başladı. Yaklaşık 17 yıl Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nde görev yaptıktan sonra, 2019 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Ülke Ofisinde Denizel İstilacı yabancı Türler Projesinde “Proje Yöneticisi” olarak çalışmaya başladı.
“Denize olan ilgim elbette bu projeyle başlamadı,” diyor Gölge ve ekliyor: “Gerek büyüdüğüm şehir gerekse ilgi alanım beni hep doğaya ve de denize çekti. Kamuda da sürekli doğa koruma konularıyla ilgilendim. İyi ki de öyle oldu.”
1 thought on “<strong>UNDP Türkiye MarIAS Proje Yöneticisi Mehmet Gölge: “</strong>Denizel istilacı yabancı türler; deniz ekosistemlerini, insan sağlığı ile refahını ve ekonomiyi olumsuz etkiliyor””