
Türkiye’de küçük ölçekli balıkçı tekne sayısı 12.000’in üzerinde. Bu da binlerce insan için ekmek kapısı demek. Bu tip balıkçılık, bazı kıyı bölgelerinin biricik geçim kaynağı. Ancak küçük ölçekli balıkçılığı tehdit eden aşırı avcılık, iklim değişikliği ve istilacı türler gibi bazı sorunlar var.
Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Vahdet Ünal, konuyla ilgili temel sorunların ne olduğunu, çözüm yollarını ve Adriyatik kıyısındaki İtalya, Brindisi’de gözlemlediği başarılı bir örneği Gastro Eko’ya anlattı.
Söyleşi: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)
- Vahdet hocam, çalışmalarınıza baktığımızda daha çok küçük ölçekli balıkçılığa odaklandığınızı görüyoruz. “Küçük ölçekli balıkçılık” kavramından ne anlamalıyız?
- Küçük ölçekli balıkçılık tanımı konusunda uluslararası ölçekte kabul görmüş bir tanım yoktur. Ancak Türkiye’de hatta Akdeniz genelinde küçük ölçekli balıkçılık dediğimiz; geçimlik veya ticari amaçla 12 metreden küçük teknelerle, pasif av araçları kullanılarak, tam zamanlı ya da yarı zamanlı yapılan, genellikle düşük yatırım gerektiren ve genelde aile iş gücü kullanan veya dışarıdan 1-2 tayfa ile gerçekleştirilen balıkçılıktır. Amatör balıkçılık bu tanım içinde yer almaz. Almamalıdır da. Küçük ölçekli balıkçılık yapan birinin, “Gerçek kişiler için su ürünleri ruhsat tezkeresi”, balıkçılık yaptığı gemisi için de, “Balıkçı gemileri için su ürünleri ruhsat tezkeresi” sahibi olması gerekir.

- Küçük ölçekli balıkçılık, deniz ekosistemlerinin sürdürülebilirliği ve balıkçılıktan geçinen insanların sosyo-ekonomik güvencesi açısından ne gibi roller üstleniyor?
- Küçük ölçekli balıkçılık doğru yönetilirse, deniz ekosistemlerinin sürdürülebilirliğine katkı sağlayabilir. Zira küçük ölçekli balıkçılar denizlerin bekçileri, daimi gözlemcileri ve faydalanıcılarıdır. Yönetim için olmazsa olmaz olan veri toplanmasına, denizlerin, balık stoklarının ve biyo-çeşitliliğin nabzının tutulmasına büyük katkılar sağlayabilirler. Ayrıca küçük ölçekli balıkçılık, sınırlı istihdam olanakları sunan kıyı kırsalında yegâne geçim kaynağıdır. Bu durum günümüzde değişim göstermekte; küçük ölçekli balıkçılık ana geçim kaynağı olmaktan ziyade, balıkçı hane halkının geçimine katkı veren bir faaliyet olarak devam etmektedir. Geçim endişesinin olmadığı durumlarda, küçük ölçekli balıkçılığın yarı zamanlı veya eğlencelik (rekreasyonel) bir forma evrildiğini görüyoruz. Deniz tutkusu, doğada vakit geçirme, özgürlük duygusu, kooperatif ortağı olarak kooperatifin işlettiği barınaktan faydalanma gibi nedenlerle “su ürünleri ruhsat tezkeresini” elinde bulundurmayı tercih eden birçok balıkçı olduğunu görüyoruz.
- Çalışmalarınızda, küçük ölçekli balıkçıların büyük bir bölümünün, balıkçılığın geleceği konusunda karamsar olduğunu hatta mesleği tamamen bırakmayı düşündüğünü belirtiyorsunuz. Niçin böyle bir karamsarlığa kapılmış durumdalar?
- Aşırı avcılık, yasadışı avcılık, artan balıkçılık kapasiteleri, kirlilik, iklim değişikliği, istilacı türler, bazı yerler için deniz salyası gibi sorunlar en çok küçük ölçekli balıkçıları etkiliyor. Artık eskisi kadar balık tutamıyorlar. Gelirleri düzensiz ve çoğu zaman yetersiz! Gerek avcılık gerekse avcılık sonrası haksız rekabete maruz kalıyorlar. Birçok küçük ölçekli balıkçı tek başına ya da aile bireylerinden biriyle hatta eşiyle çalışmak zorunda kalıyor. Yasadışı avcılık yapanların, bazı durumlarda trollerin hatta yunusların av araçlarına, avlarına zarar vermesinden yakınan balıkçıların sesini duyan yok. 2003 yılından bu yana sularımızda (özellikle Akdeniz’de) görülen ve küçük ölçekli balıkçılara büyük zararlar veren balon balığıyla mücadele edilemiyor. Deniz ekosistemi için son derece önemli bir tür olan deniz patlıcanının toplatılması ve her geçen gün artan ticari önemi, yasa dışı avcıların iştahını kabartırken küçük ölçekli balıkçıları adeta çıldırmış durumda. Tüm bu olumsuzluklar, balıkçıların geleceğe bakışını, meslekte kalmasını, çocuklarının bu mesleği yapmak istemesini son derece olumsuz etkiliyor. Aslında durumun, bugün doktorların ülkeden gitmek istemesinden pek farkı yok. Şartlar zor, gelir düşük olunca balıkçının da doktorun da aynı tepkiyi vermesi çok manidar.
- İklim değişikliği, küçük ölçekli balıkçıları nasıl etkiliyor?
- İklim değişikliği denizlerin sıcaklığında ve kimyasında değişikliklere neden olarak, deniz organizmalarının dağılımını ve bolluğunu olumsuz etkiliyor. Ek olarak, son iklim tahminleri, fırtına ve sel gibi aşırı hava olaylarının sıklığında ve şiddetinde önemli bir artışa işaret ediyor. Her ne kadar aksi görüşler olsa da suların ısınmasıyla istilacı tür sayısı artışı arasında ilişki olduğunu iddia eden bilimsel görüş, birçoklarınca dile getiriliyor. Buna göre, istilacı tür sayılarında önemli artışlar yaşanıyor. Örneğin; son derece zararlı istilacı türler olan balon balığı (Lagocephalus sceleratus) ve aslan balığının (Pterois miles) sularımıza girmesi.

- Lafı açılmışken istilacı ve zehirli türleri de konuşmak isterim. İlk yazarı olduğunuz birkaç makalede, insan sağlığı için risk oluşturan balon balığının Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında küçük ölçekli balıkçılar için yılda yaklaşık 2-5 milyon euroluk ekonomik kayıplara neden olduğunu bildiriyorsunuz. Balon balıklarının istilacı bir tür olmasının arkasında hangi insan faaliyetleri var?
- İstilacı türlerin sularımıza girmesi birçok yolla gerçekleşiyor. En önemli nedenlerden birinin, Süveyş Kanalı’nın açılması ve sonrasında da genişletilmesi olduğu söylenebilir. Ancak başka yollardan istilacı tür geçişleri de oluyor. Küreselleşme, her türlü trafiği ve insan hareketlerini dolayısıyla da diğer canlıların hareketliliğini arttırıyor. Örneğin; akvaryumlar, gemi trafiği, hobi amaçlı farklı türlerin edinilmesi, bilinçli veya bilinçsiz insan eliyle doğaya salınan yabancı türler zaman içinde çoğalıp, yerleşip etkin hale geçerek istilacı bir forma geçebiliyor. Bakın! Akdeniz’e girdiği ilk kez, tarafımızdan 2003 yılında bildirilmiş bir balon balığı türü olan benekli balon balığı, tabir yerindeyse ortalığı darmadağın etti! Verdiği ekonomik zararlar yıldan yıla katlanarak arttı. Zehirli etkisiyle ölümlere yol açtı. Deniz ekosistemi, besin zinciri içindeki etkilerini bilmiyoruz bile… Türün mide içeriği analizleri 92 farklı türü yediğini gösteriyor. Balıkçıların ticari türleri, ağları, paragat iğneleri, ne bulursa yemeye kalkıyor! Bir çalışmada, 33 balon balığı kesiliyor ve midelerine bakılıyor. Bu 33 balığın midesinden 55 olta iğnesi çıkıyor…
- Balon balığıyla birlikte buna benzer kayıplara neden olan diğer istilacı ve zehirli türler hangileri?
- Birçok tür var. Sokar balıkları (Siganus rivulatus, Siganus luridus), deniz salyangozu (Rapana venosa), kaykay (Mnemiopsis leidyi), uzun dikenli deniz kestanesi, deniz çiyanı bunlardan bazıları. Örneğin; aslan balığı da istilacı bir tür. Bana göre, inanılmaz üreme kabiliyeti ve avcı özelliğiyle balon balığından çok daha tehlikeli. O da zehirli ancak öldürücü değil. Dikenleri battığında canınız yanıyor. Fakat bu türün asıl tehlikesi, aşırı çoğalması ve her türü yemesi. Bir çalışmaya göre 300 farklı türü yediği tespit edilmiş. Bir süre sonra, ortamda aslan ve balondan başka canlı kalmazsa kimse şaşırmasın! Öyle ya, bu türlerin avcıları çoktan tarafımızdan avlandı ve yok edildi bile. Son bireyler de son hızla avlanıyor. Siz bu satırları okurken, birileri orkinosları, lahosları, orfozları, sinaritleri, trançaları yasal veya yasadışı avlamak için elinden geleni ardına koymadan mücadele veriyor olacak!

- Peki bu konuda alınan önlemleri yeterli buluyor musunuz? Neler yapılmalı?
- Süveyş Kanalı’nı kapatamazsınız! İstilacı türlerle başa çıkmanın yolu; bilgiden, diğer ülkelerin deneyimlerini iyi etüt etmekten ve kendi eylem planınızı oluşturmaktan geçer. Bunun için idari, bilimsel, sektörel isteklilik, kararlılık, işbirliği ve dayanışma gerekir. Bunlar varsa; bu türlerin deniz taşımacılığı yoluyla geçişini ve dağılımını önlemek için balast suyu yönetimini uygulayarak akvaryum vb ticaretine bağlı taşınmasını önlemek için de biyogüvenlik kurallarını uygulayarak işe başlayabilirsiniz. Erken tespit çok önemlidir. Mümkünse istilacıların geçişine engel olmalısınız. Olamazsanız, bu geçiş olduğu anda tespit etmeli ve izlemelisiniz. Elbette bir şey yapmadan izlemekten bahsetmiyoruz. Erken uyarı ve müdahale sistemlerinin oluşturulması ve hızlı reaksiyon göstermek yayılımın ve etkilerin artmasını önleyebilir. Ayrıca pazar odaklı çözümler, bu türlerin azaltılmasına, kontrol altında tutulmasına destek olabilir.
- 1950’lerden bugüne, Türkiye’nin karasularında en çok hangi türlerde aşırı avlanma yapıldı ve bu aşırı avlanmalar, hangi türlerin neslini tüketti veya tehdit ediyor?
- Şu kadarını söyleyebilirim; ticari türlerin hemen hepsi aşırı avcılığa maruz kalmıştır/kalmaktadır. Mersin balığı yok oldu, kalkan yok denecek kadar az çıkıyor. Minekop, izmarit, kırlangıç, ısparoz, karagöz, uskumru gibi türler Marmara’da kalmadı… Sırada lüfer var. Karadeniz’de durum daha da kötü! Ulman ve arkadaşları, Karadeniz’de yirmiden fazla türün 1967-2015 avcılık miktarlarını kıyaslamış. Tüm türlerin (Örneğin; uskumru, kılıç, kalamar, ıstakoz, çipura, sinarit, mercan, barbun) av miktarlarında %85.9-%99.9 oranında azalma var. Karadeniz mezgit yıllardır alarm sinyalleri veriyor. Boylar iyice küçüldü. Bir hamsi kaldı ama onun da stoklarında azalma olduğunu biliyoruz. Eğer kota getirilmezse, av kapasitesi düşürülmezse hamsi stoklarını da koruyamayacağız. Yalnız şunu söyleyeyim; hamsi bitince hepimiz biteriz!
- Hangi avlanma yöntemlerinin ve yanlış uygulamaların bu tükenişlerde payı olduğunu düşünüyorsunuz?
- Asıl sorun yanlış yönetim. Av aracı sorumlu tutulamaz. Sorumlu insanlardır. Buradaki sorumlular sırasıyla; balıkçılığı yönetenler, seçmeninin isteklerini bilimi ya da idarecileri dikkate bile almadan yapan/yaptıran siyasetçiler, aç gözlülük yapan balıkçılar, iş bilmez kooperatif yönetimleri ve etkisiz bilim insanlarıdır. Demersal balık stokları ve dip habitatları üzerinde trolün, pelajik balık stokları üzerinde gırgırın büyük olumsuz etkileri var. Bu durum diğer kıyısal ülkelerde de Türkiye’de de böyle. Bir alanı büyük ölçekli balıkçılığa kapattığınızda, yasadışı avcılığı engellediğinizde, stoklar ve habitatlar üzerindeki muazzam iyileşmeyi hemen fark ediyorsunuz.
- Peki sürdürülebilir olmayan balıkçılık yöntemleri, küçük ölçekli kıyı balıkçılarını sosyoekonomik açıdan nasıl etkiliyor? Son yıllarda ne gibi değişiklikler gözlemliyorsunuz?
- Küçük ölçekli balıkçılar geçinmelerini sağlayacak kadar balıkçılık geliri elde edemezlerse balıkçılığa devam edemezler. Bir balıkçının geçimini sağlayacak kadar balık tutması denizde balık olmasıyla ilgilidir. Balık yoksa balıkçı da olmaz. Her türlü yasadışı avcılık (amatör adı altında yapılan dahil), alanları ve kapasitesi iyi tanımlanmamış kötü yönetilen büyük ölçekli balıkçılık faaliyetleri, küçük ölçekli balıkçılığın sürdürülebilirliğini çok olumsuz etkiliyor. Son yıllardaki gözlemimiz, artan mazot fiyatları ve bugüne kadar zaten aşırı avlanmış balık stokları nedeniyle, her türlü balıkçılığın kötüye gittiği. Elbette yasadışı avcılık hariç! O hep yükselişte…
- Sizce balıkçılar, kendi geleceklerini tehlikeye attıklarını bile bile niçin yanlış uygulamalara devam ediyor? Bir eğitim eksikliği mi yoksa başka etkenler mi söz konusu?
- Neden basit; ortak müştereklerin doğası gereği, kaynağı kullananlar kendileri kullanmazlarsa başkalarının kullanacağı endişesi taşırlar. Bireysel olarak balıkçı, ben avlamazsam diğer balıkçılar avlar diye düşünür ve alinden geldiğince av kapasitesini arttırır, elinden geldiğince çok balık avlama yarışına girer. İstisna durumlar var fakat bunun için başarılı, yerel, kolektif bir yönetim anlayışının benimsenmesi gerekir.
- Türkiye’de özellikle hangi bölgelerde sürekli av yasağı ve koruma alanı statüsü uygulanmalı?
- Özel Çevre Koruma Bölgelerinin denizel alanlarından başlanabilir. Adı üzerinde, bu bölgeler zaten özel koruma bölgeleri. Biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu, deniz çayırlarının bulunduğu alanlar, nesli tehlike altında, koruma altında olan türlerin yaşadığı alanlarda mutlaka özel koruma statüleri geliştirilmelidir. Bu alanlarda her türlü büyük ölçekli balıkçılık yasaklanmalıdır. Bir geri alım programıyla, mevcut tekneleri filodan çekip ilgili alanları bu türden balıkçılığa tamamen kapatabilirsiniz. Böylelikle kimse mağdur olmamış olur, biyoçeşitliliği, balık stoklarını ve küçük ölçekli balıkçılığı korumuş olursunuz. Bu geçmişte de yapılabilirdi, şimdi de yapılabilir. Ayrıca boğazlarda, küçük ölçekli ve amatör avcılık hariç her türlü avcılık yasaklanmalıdır!
- Sizi bugüne kadar en çok etkileyen balıkçılık yönetimi uygulaması hangisi oldu?
- Bir sürü başarısız balıkçılık yönetimi hikâyesi var ama başarılı balıkçılık yönetimi diyorsanız; Avustralya, Amerika, Norveç, ABD ve Yeni Zelanda gibi ülkelere bakmak gerekir. Alaska balıkçılığı da başarılı yönetiliyor. Bunların dışında ilginç bir örnek Namibya… Bunlar, balıkçılığını başarılı yöneten ülkeler. Eğer yönetim anlayışı diyorsanız; ortak yönetim anlayışını da kapsayan Ekosistem Yaklaşımlı Balıkçılık Yönetimi en doğru, en etkileyici, en kapsamlı balıkçılık yönetimi anlayışıdır. İki ay evvel mayıs ayında ziyaret ettiğim Güney Adriyatik kıyısında, İtalya, Brindisi’den spesifik bir örnek vereyim. Çizmenin topuğunda bir yerlerde az sayıda yerel balıkçının kurduğu iki balıkçı kooperatifi var. Bu kooperatifler tek bir başkan tarafından yönetiliyor. Av sahaları çok iyi korunan ve yönetilen Torre Guaceto Deniz Koruma Alanının balıkçılığa açık sahası. Balıkçılar burada dört dörtlük sürdürülebilir balıkçılık yapıyor. Koruma alanının bir kısmı her türlü avcılığa yasak. Birlikte çalıştıkları STK’ler ve özellikle bilim insanlarına saygıları çok büyük. Balıklar bol ve büyük, balıkçılar çok iyi kazanıyor. Herkes mutlu. Türkiye’de de Gökova iç körfezde yirmi yıldır süren benzeri çabalar var ve çok iyi sonuçlar alınıyor…
- Balıkçılıkta ekosistem yaklaşımı ne anlama geliyor? Bir örnek verebilir misiniz?
- İnsanı merkeze koyan, gelecek kuşakların haklarını önemseyen, balıkçılığın biyolojik, ekolojik, sosyo-ekonomik boyutlarını, paydaşları ve onların yönetime katılımlarını dikkate alan kaynak yönetim anlayışıdır. Eğer daha kitabi bir açıklama isterseniz; çocuklarımızın denizlerden yararlanabilme olanaklarını tehlikeye atmadan, toplumsal ihtiyaçları karşılayabilecek şekilde balıkçılığı planlamak, geliştirmek ve yönetmektir. Bu yaklaşım; ekosistemlerin canlı, cansız ve insan bileşenleri ve aralarındaki etkileşimler hakkındaki bilgi ve belirsizlikleri dikkate alır ve balıkçılığa ekolojik bakımdan anlamlı sınırlar içinde bütüncül bir yaklaşım uygulayarak, çeşitli toplumsal hedefleri dengelemeye çalışır. Bunları yaparken de merkezi bir yönetim anlayışı yerine tüm paydaşları dikkate alan ortak bir yönetim anlayışını benimser. Çok demokratik ve rasyonel değil mi? Aslında Ekosistem Yaklaşımlı Balıkçılık Yönetimi; 1995 yılında FAO tarafından balıkçılığın sürdürülebilirliğini sağlamak için geliştirilen Sorumlu Balıkçılık İlkelerini uygulamaya yönelik bir yönetim yaklaşımından başka bir şey değildir. Yukarıda bahsi geçen ve balıkçılığını başarıyla yöneten tüm ülkeler bu yönetim yaklaşımını benimsemiştir. Türkiye’de de bizlerin öncülüğünde Gökova, Gökçeada ve en son Foça’da Ekosistem Yaklaşımını dikkate alan balıkçılık yönetimi planları hazırlandı/hazırlanıyor. Resmi kurumlar uygulama konusunda destek verirse çok iyi sonuçlar alınabilir.
- Su ürünleri kooperatifleri, balıkçılığın sürdürülebilirliği için etkin rol üstleniyor mu? Neler yapılmalı?
- Bir sürü su ürünleri kooperatifimiz var. Birim kooperatiflerin sayısı neredeyse 600’e yaklaştı. Bunlar 17 adet de birlik kurdular ve bu birlikler de bir Merkez Su Ürünleri Kooperatifi kurdu. Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP) 20.000 civarında örgütlü balıkçıyı temsil ediyor. Müthiş değil mi? Yani kâğıt üzerinde öyle ama gerçekte çok az sayıda etkin su ürünleri kooperatifimiz var. Kooperatifçilik bilgileri de yetersiz. SÜR-KOOP iyi niyetli ve mücadeleci fakat bağımsız değil. Merkeziyetçi yönetim anlayışı ve bağımsız olmayan bir SÜR-KOOP, ortaya asla baş role terfi edemeyen figüran kooperatifler çıkarıyor…

- Peki ya biz tüketici olarak neler yapmalıyız?
- Her şeyden önce, bilgi sahibi olmalısınız. Balıkçılıkta etik kavramını geliştirmek, benimsemek ve hayata geçirmek için tüm paydaşlara, haliyle tüketicilere de görevler düşüyor. Bilinçli tüketiciler, yasadışı avcılık ve aşırı avcılık gibi balıkçılığın kronik problemleriyle başa çıkmada, sürdürülebilir balıkçılığın tesis edilmesinde çok önemli rol oynayabilir. Balığı, balıkçıyı, denizi biraz daha yakından tanımaya çalışarak bilinçli bir tüketici olabilirsiniz. Balıkçınızı seçin. Ona balığı nasıl ve nereden tuttuğunu sorun. Mevsim balıklarını tüketin. Eğer balıkçı dükkanından alışveriş yapıyorsanız ya da balığı bir restoranda yemeyi tercih ediyorsanız, mekân sahibine; bu balık nereden geldi, kim tuttu, nasıl tutuldu, nerede tutuldu, ne zaman tutuldu, balığın yasal boyu nedir gibi sorular yöneltin. Avlanması yasak olan orfoz gibi balıkları yemeyin ve her nerede sunulursa hemen şikâyette bulunun. Yasak dönemde avlanmış, yasal boyun altında avlanmış balıkları tüketmeyin. Üzerinde zıpkın izi bulunan bir balık ticari amaçla satılamaz. Ancak kurallara uyarak, amatör olarak avcılık yapan bir arkadaşınızın vurduğu (zıpkınla) veya tuttuğu (oltayla) balığı bir dost meclisinde veya evinizde gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz. Aynı balık restorana girdiğinde veya tezgâha konduğunda yasadışı olur ve cezai bir işlem uygulanmalıdır. Bakın, 2016 yılında kurulan bir dernek var; Tarım ve Gıda Etiği Derneği (TARGET). Bu derneğin amacı; balıkçılık dahil olmak üzere tarım ve gıda sisteminin kapsadığı tüm faaliyetlerde ortaya çıkan etik konular ve sorunlar hakkında etik farkındalık ve duyarlılık gelişmesine katkıda bulunmak. Birilerinin bu işleri önemsemesi çok sevindirici! Sayıyı arttırmalıyız…

Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Vahdet Ünal, balıkçılık ekonomisi, balıkçılık yönetimi ve balıkçılık kooperatifleri konuları üzerinde çalışıyor.
Hocam,aklınıza,emeğinize sağlık.Zaman acımasız,zaman affetmiyor,daha fazla daha fazla diye diye,ekonomi diye diye,denizlerimizde,baliklarimizda derman kalmadı hepsi bizllerden birer birer ayrılıyor ,bir daha geri gelmemek üzere.Denizlerin,balıkların sesini duyan yok,denizlerde hakimiyet talancilarin istilacilarin oldu karada olduğu gibi.Sizin yazılarınızı okudukça umudumu büyütüyorum ama biraz daha hızlı davranabilsek balıkçılar olarak,siyasiler olarak ve halk olarak.Hersey daha güzel olurdu mutlaka.
Yasedin Çidem
Teşekkürler… Sizin gibi bilinçli insanlar, balıkçılar çoğaldıkça umut hep var olacak… Yazdıklarınıza katılıyorum. Çağın hızına ve getirdiklerine uyum sağlayamazsak, bilime, bilgiye dayalı, istişareyi, şeffaflığı dikkate alan, yetki ve sorumluluğu paylaşan yeni bir yönetim anlayışını hayata geçiremezsek toplu çöküş yaşayacağız…
Muhteşem ifadeniz için sizi kutluyorum Sevgili Hocam. Yıllarını denizde kıyı balıkçılığı yapmış bir kadın olarak noktasına kadar altına imzamı atarım. Bugüne kadar şahsınız adına ‘adamın kralı “sözünden başka hiçbir söz duymadım. Kendi aralarında sürekli tartışma halinde olan gırgırcı, trolcü ve kıyı balıkçısı aradında bu dengeyi nasıl kurdunuz. Sürdürülebilir balıkçılık için aşk ile verdiğiniz mücadele için sizi ve değerli Akademisyenlerimizi candan kutlar, engin başarılar dilerim.
Siz değerli Akademisyenlerimizden öğreneceğimiz çok değwrli bilgiler var. Herzaman bilim kazanır.
Sevdiklerinizle birlikte sağlıklı ve mutlu nice ömürler dilerim.
Sarıyer Rumelikavak lı kadın balıkçı Necla Yazıcı. 🙏💙❤️💪🌺🌺🌺🌺🧿🧿
Hocamız sorunları nokta atışı göstermiş. Yüreğine sağlık 👏
Yazdıklarınızı okurken gözlerim doldu… Deniz emekçilerine özellikle sizin gibi “gerçek kadın balıkçılara” saygım, sevgim sonsuz. Denizlerimize, barındırdıkları canlı yaşama ve geçimi bunlara bağlı insanlara bir nebze olsun fayda sağlayabiliyorsak ne mutlu bize…
.Sayin Hocam iyi aksamlar.. konu yazinizi okumaya basladim.. dikkatinizi cekmek istedigim bazi hususlar var
1- kucuk olcekli balilcilik kavrami – yazinizda belirttiginiz sekilde kucuk olcekli balikciligin tanimi yok.. ornegin 17 metre bir girgir teknesi kucuk olcekli midir degil midir ? Yasalarimizda sadece girgir tanimi var.. konu yasaklar olunca girgir konusu 12 metreden 50 metreye kadar ayni kavram icerisinde kullaniliyor.. ornegin 24 metre yasagi girgira uygulandiginda 12 metre girgir icin de, 50 metre girgir icinde yasak olmus oluyor.. oysaki konu yazinizda kullanilan kucuk olcekli balikcik anlatirken bile yaziniza koydugunuz tekne bir girgir teknesi !! Sanirim 14-15 metre bir girgir.. ne tesaduf ki kucuk balikci olarak dusunulmus- ki bence dogru ama girgira yasak dediginizde o tekneye de 24 metre yasak olmus oluyor.. oysa ki balik kiyida avlanir ve bence kiyida avlanmalidir.. surdurulebilir balikcilik icin.. bu yasak 2012 yilinda getirildikten sonra teknelerin av kapasiteleri asiri buyumus, daha fazla makine gucu, daha buyuk sonarlar, daha buyuk ve derin aglar ve ana balik yataklarinin oldugu acik denizlere tesvik edilerek asil avcilik baskisi 2012 den sonra artarak devam etmistir. Bu durum aslinda milli ekonomimize de olumsuz etki yapmistir cunku kullanilan av araclari sonarlar, makineler, yakit masraflari tamamen yurtdisina bagimli ve dovize endexli giderler haline donusmustur. Aslinda 1980 li yillarda oldugu gibi tekneler tek makinali, tek echo sounderli, ve aglar max 60 kulac derinliginde ve 5 boy olarak kalsaydi yine ayni balik miktarini daha az maliyetle ve daha yaygin avlayarak hem av baskisini azaltmis olacak hemde balikcinin karlilik oranini arttirmis olacaktik..
2. Paragrafta iklim degisikliginin etkileri konisu- yazdiklariniza ilave olarak iklim degisikligi baliklarin goc zamanlari be goc yollarini degistiriyor hocam.. deniz uzerindeki demirleme sahalarindaki isiklar, makine gurultusu, goc zamanlarini ve goc aliskanliklarini degistiriyor baliklarin.. artik karadenizde dogan balik bogazlardaki normal gocunu yapamiyor.. bunu biz gozlemliyoruz balikcilar olarak.. ornegin igneada tarafindan bogaza girmesi gereken baliklar doguya dogru gidiyor ve dogu karadenizin su sicakligi marmara denizininkine yaklastigi icin balik dogu karadenizde kaliyor az bir kismi bogaz giriyor be bogazin derinliklerinde butun kis yatiyor.. bizim tespitimiz sarayburnundaki avrasya tuneli ve marmarayin su dibinde olusturdugu gurultu ve sicak dipsuyu akintilari baligin bogazin derinliklerinde kalmasina sebep oluyor kis aylarinda oysa kis aylarinda marmaraya bol miktarda yayilip dagilip av vermesi gerekiyor baligin ama son yillarda marmara balikciligi cok azaldi.. sebep iklim degisikligi
3- istilaci turler paragrafi- bogaz ve karadeniz kiyilarinda balikcilik yapan ve kucuk balikci arkadaslarimizla olan gozlemlerimizden bizim bildigimiz tek istilaci tur Maalesef bakmaya kiyamadigimiz Yunus baliklari.. kucuk balikciyi bitiren asil konudur.. aglari ve uzerindeki baliklari yiyerek kucuk balikciligi bitiren en buyuk etkendir.. buna yapacak bir sey var mi bilmiyorum..
4- hangi avlanma yontemlerinin yanlis buluyorsunuz paragrafi- paragrafin tamamina katiliyorum.. eksik kismi bir bolgeyi balikciliga kapatip iyilesmeyi fark ettikten sonra tekrar ekonomiye kazandirmak icin gorus ve oneri sunuyor musunuz ? Sonsuza kadar koruma bolgesi olarak mi kalacak o bolgeler ? Bolgede yasayan ve gecimini saglayan balikcilarida o yasaklanan bolgeler gibi rehabilite edip yeniden avlanabilmeleri icin yonlendirme ve bilgi guncellemesi de yapmak gerekmez mi ?
5- adriyatik kiyilarindaki koruma bolgeleri oldugunu soyleyerek yine bir yasaga zemin hazirlanmis oluyo hocam.. adriyatik denizinin her tarafında suan balıkcılık yapılmakta.. zaten Marmara denizi ve bogazın 4 te 3 u mevcut yasaklar sebebiyle koruma alanı.. koruma alanı konusunda kantarın topuzu biraz kacmıs durumdadır.
6- calısma yaptıgınız butun konulara ve yaptıgınız butun calısmalara saygım var ..emeginize saglık ancak Turk balıkcılıgına katkınızı Turk denizlerinde turk balıkcısıyla birlikte denizde vakit gecirerek bilimsel arastırmalarınızı bizim sularımızda bizim balıkcılarımızla ortak olarak yapmanızı ve kendi denizimizin ozelliklerini burda yapacagınız calısmalarla ortaya cıkartmanızı yurtdısından saglanan fonlarla yurtdısındaki balıkcıların menfaatine raporlar ureterek bizim balıkcımızın zararına olacak konuları farkında olmadan bize empoze edilmesi dogru bir durum degildir. ulkemizin faydasına olacak calısmaları ulkemiz sularında yapmanızı tavsiye ederim.
Polemiğe girmek istemem ancak balıkçılarımızın denizlerimizin en temel özelliklerini bilmemesi bizim işimizi tam anlamı ile yapmadığımızın kanıtı. Bilgi paylaşınca güzel
Sayın Hocam, sizden yorum gelmesi bizler ve okuyucular için büyük bir onur… Eksik çok… Sorumluların kimler olduğunu söyleşinin bir bölümünde açıkça belirttim… Bakın, bu söyleşiye en uzun yorumu yazan balıkçı arkadaşım beni telefonla da aradı ve uzun uzun görüşlerini iletti… Sabırla dinledim ve kendisine, bu görüşleri yazının altına yazarsa başka okuyucuların da yararlanabileceğini söyledim. Her türlü eleştiriye açık biriyim ancak aşağıdaki satırlara bakar mısınız?
“….yurtdısından saglanan fonlarla yurtdısındaki balıkcıların menfaatine raporlar ureterek bizim balıkcımızın zararına olacak konuları farkında olmadan bize empoze edilmesi dogru bir durum degildir. ulkemizin faydasına olacak calısmaları ulkemiz sularında yapmanızı tavsiye ederim.” Ne tavsiye ama? Biz şimdi bu balıkçı arkadaşıma ne öğreteceğiz? O zaten her şeyi biliyor…
Ben şöyle diyorum: “Balıkçı var, balıkçı var! İşte bu arkadaş da böyle bir balıkçı! Mevlana ne demiş 1000 (bin) yıl önce; “Ne kadar bilirsen bil, anlatacakların karşıdakinin anlayacağı kadardır.” Bir sözü daha var Mevlana Hazretlerinin: “Kalp deniz, dil kıyıdır, kalpte ne varsa kıyıya o vurur!
Çok yerinde ve kapsamlı bir değerlendirme. Tümüne katılıyorum. Umarım, karar vericilerden tüketicilere kadar herkes bu gerçeklerin farkına varır ve üstüne düşeni acilen yapmaya başlar. Yoksa çocuklarimizi çok daha zor bir gelecek bekliyor.
Hocam selam..
Hamsi biterse biteriz dediniz ve son noktayı koyamadınız..
Yem fabrikaları..
Stokların çok üzerinde işleme kapasiteleri..
150 ton yetiştiricilikte kullanılan 180 ton deniz balığı..
Bunları telafüz edemiyorsunuz ve bu gerçekleri hep göaz ardı ediyorsunuz..
Çok şükür telafuz edemediğim hiç bir şey yok. Meslekten atılacağımı bilsem doğru bildiğimi her yerde söylerim/söylüyorum, yazarım/yazıyorum… Bunları da söylediğimiz yerler oldu… Sen neredeydin? Hep benimle misin? Nereden biliyorsun söyleyemediğimi?… Onu da sen söylemişsin işte. Ne güzel olmuş. Tek bir söyleşide her konuya değinmemiz mümkün mü? Hem nedendir bu sürekli art niyetli yaklaşımlar? Bir şeylerin altında sürekli olumsuzluk aramalar? Olur olmaz suçlamalar. Bakın bir balıkçı arkadaş da uluslararası fonlarla başka ülkelerin balıkçılarına hizmet etmekle suçlamış. Kendi denizlerimizde Türk balıkçılarla çalışın demiş… Zaten öyle yapıyoruz. Yıllarca trol, gırgır, trata teknelerinde, uzatma ağları, paragat balıkçılığı yapan küçük ölçekli balıkçılarla denize çıktık, çalıştık, dertleştik, yemeklerini yedik, balık çıktı sevindik, av olmadı üzüldük… Yurt dışından bir örnek verdik söyleşide. Konu nerelere gelmiş…Herkes kendi kafasını yaşıyor. Kuyruğuna basılan feryadı koparıyor. Tarafsız olup görüşlerini paylaşanları da bir yerlere taraf göstermeye çalışıyorsunuz. Biz bilimden, doğrudan, haktan başka bir şeye taraf değiliz. Bunu çok iyi bilin…
Hocam iyi aksamlar.. son paragrafimda belirtrigim yurtdisi fonlarla beslenip, Turkiye gercekleriyle uyusmayan bir cok bilimadami raporu gorduk.. bu sadece balikcilik konusuyla alakali degil, ekonomimizi ve millinpolitikalarimizi da etkileyen bircok konuda bunu yasiyoruz.. uzerinize bu kadar cok alinmaniza uzuldum.. ancak sahada yasadiklarimizi biz biliyoruz.. ornek Saadet Karakulak hoca nin Gectigimiz mayis ayinda Sile deki calistayda hamsi baligi ile ilgili sunumunu sabirla izledim ve gordugum su ki zahmet edip yabanci kaynaklardan aldigi calismalari powerpoint sunumunda Turkce ye bile cevirmemis..kac balikcinin ve balikciligi yoneten ekibin bu calismadan bir sonuc cikartabilecegini inanin ben cozemedim.. ayrica sizin Bodrumdaki calistayda Ispanya da ki balikcilarin hafasonu denize cikmadigini ve bunun da yilda 54 hafta dan hesaplandiginda av baskisini azaltacagini soylediniz.. ve gercegin boyle olmadigini size ispatli olarak belgeledim cunku oyle bir sey yok.. yorumunuzun basinda “meslekten atilacagimi bilsem dogruyu soylerim “ yazmissiniz..benim bu yorumlarimi sahsiniza algilamis olsaniz bile bu Turkiye nin bir gercegi.. kusura bakmayin.. mesleginize ve sAhziniza karsi yazilmis gozukse bile, denizlerde omrunu geciren birisi olarak benim soylediklerimde gercek..Mevlana dan bana verdiginiz ornek “ne kadar bilirsen bil, anlatacagin karsindakinin anlayacagi kadardir” altina imziami atiyorum..
Ağzına sağlık Vahdet hocam
Balıkçılık tüm denizlerimizde bitti bitecek, umarım çok geçmeden farkına varırız.
Karadeniz özelinde bir şey söylemek gerekirse; yiyemediğimiz %98’ini yurt dışına sattığımız Türk somonuna yem yetiştireceğiz diye ergin olmayan hamsi, istavrit ve çaça stoklarını katlettik tüm ve karadeniz ekosistemini çökerttik. Karadeniz bitti!!!
Teşekkürler Hocam. Denizlerimiz, canlı kaynaklarımız, gerçek ve dürüst balıkçılarımız, gelecek kuşaklarımız için mücadeleye devam…
👍 💪👏👏👏👏👏👏