
Bu tip sorulara cevap bulmak zordur ama buğdaydaki dışa bağımlılığın, bizi gıda güvenliği açısından iyi bir noktaya götürmediği de kesin.
Yazı: Batuhan Sarıcan (info@gastroeko.com)
Earth Policy Instute’un kurucu başkanı Lester R. Brown, “Dünyayı Nasıl Tükettik?” kitabında, dünya tahıl üretiminin bireysel düzeyde beslenme yeterliliğinin, küresel düzeyde ise gıda güvenliğinin göstergesi olduğunu söylüyordu. Tahıl grubunda buğday başta olmak üzere çeşitli tahıllardan elde edilen un, ekmek, makarna, noodle (erişte) ve kahvaltılık tahıllar gibi temel besin kaynakları yer alıyor.
İklim değişikliğinin mahsullere etkisi ve COVID-19 salgını sebebiyle gıda fiyatları uzunca bir süredir zaten yüksek seyrediyordu. Bunun üstüne bir de Ukrayna’daki savaş eklenince Ukraynalı çiftçilerin üretimi durma noktasına gelmiş durumda. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) de üretimdeki sorunlar nedeniyle küresel gıda krizi yaşanabileceği konusunda uyarıyor.
“Dünyanın ekmek sepeti” olarak adlandırılan ve savaş halinde olan Rusya ile Ukrayna, küresel buğday ihracatının çeyreğinin daha fazlasını sağlıyor. 50’den fazla ülke, buğday için iki ülkeye bağımlı. Bu da bu yazıda niçin buğdayı ele alacağımızı açıklıyor. Savaşın tam da bu bölgede çıkması, petrol ve doğalgaz fiyatlarının yükselişinin ardından bir sonraki şokun gıdada yaşanmasını ve gıda güvenliğini tehlikeye atmasını kuvvetle muhtemel hale getiriyor.
Yani Ukrayna’daki savaşın, zaten krizde olan gıda sistemi üzerinde daha fazla baskı yaratarak tarımsal üretim ve ihracat-ithalat ilişkileri üzerinde büyük bir etki yaratması sürpriz olmayacak. Şimdi bu durumun Türkiye’yi nasıl etkileyebileceğine bakalım.
Türkiye’nin savaştaki ülkelerle ticari ilişkileri
Çin, Almanya, Polonya ve Rusya’dan sonra Ukrayna ile en fazla ticari ilişkisi olan 5. ülke konumunda olan Türkiye ile Ukrayna arasındaki 4,8 milyar dolarlık ticaret hacminin içinde tarladan sofraya birçok ürün bulunuyor. Peki ama bunlar hangi ürünler?
Türkiye’nin Ukrayna’dan ithalatında başlıca ürün grupları hububat (383 milyon dolar), yağlı tohum ve meyveler, saman ve kaba yem (310 milyon dolar), gıda sanayi kalıntıları ve hayvan yemleri (225 milyon dolar), hayvansal ve bitkisel katı veya sıvı yağlar (73 milyon dolar) olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de envai çeşidi yetişebilen ama bizim büyük miktarda ithal etmekten geri kalmadığımız buğdayı ele alacak olursak Ukrayna, Rusya’dan sonra Türkiye’nin en büyük ikinci buğday tedarikçisi konumunda. Tabii bu noktada asıl “buğday kaynağımız” Rusya’dan bahsetmemek olmaz.
Tarım ve Orman Bakanlığı – Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın (TEPGE) son buğday raporuna göre Türkiye’nin en fazla buğday ithalatı yaptığı ülke, toplam buğday ithalatının %77,7’sini oluşturan Rusya. Ukrayna %9,2’yle Rusya’nın açık ara gerisinde.
Bununla birlikte son yıllarda, özellikle de 2019’dan bu yana, Türkiye’nin buğday ithalatında Ukrayna’nın, Rusya’nın payından ufak ısırıklar aldığını da söylemek lazım. Bunun nedeni ise Rusya’nın buğday ihracatında uyguladığı yüksek ihracat vergileri ve makroekonomik sıkıntılar. Aynı zamanda buğdayın stratejik ürün olması, ikili ilişkilerde Rusya’nın elini güçlendiriyordu. Bunun üzerine arayışa giren Türkiye ise çözümün Ukrayna olduğu düşünüyordu.
İki ülke arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması (STA) uyarınca Türkiye, Ukrayna’dan gelen tahıl ürünleri ithalatına vergi uygulamazken, Ukrayna’nın işlenmiş tarımsal ürünler için Türkiye pazarına girişi, Türkiye’nin Ukrayna’dan buğday ithalatında geçen yıl rekor kırmasına bile neden olacaktı.
Şimdi savaşla birlikte ağır yara alan Ukrayna’dan ithal edilecek vergisiz buğdayda ciddi düşüşler beklenirken, Türkiye’nin yüzünü yeniden Rusya’ya çevirmesi (Türkiye’nin Rusya’dan ithal ettiği buğdaydaki payın iyice artması) ve yüksek vergiler ödemesi muhtemel. Bu da makarnadan ekmeğe ve hayvan yemlerine kadar buğday bazlı gıda ve tarım ürünlerimizin fiyatlarında artış anlamına geliyor. Bu durumda hem çiftçi hem de vatandaş ateşe atılıyor.

Gıdada dışa bağımlılığının turnusolü: Rusya – Ukrayna Savaşı
Rusya’nın buğday ithalatına geçici olarak ara vermesi de ayrı bir sorun. Rusya “dur” dediğinde Türkiye’deki sofraların direkt olarak etkilenmesini bekleyebiliriz. Geçtiğimiz hafta ayçiçek yağı taşıyan gemilerin Karadeniz’de birkaç gün bekletilmesinin bile Türkiye’deki ayçiçek yağı fiyatlarını nasıl etkilediğini gördük. (Bu arada Rusya ve Ukrayna, dünya ayçiçek yağı arzının da yaklaşık %80’inden sorumlu. Türkiye, ayçiçek ve yan ürünlerinde de ithalatın yarısından fazlasını Rusya’dan yapıyor.)
Ayçiçek yağı hatırlatmasından sonra yeniden buğdaya dönelim: Rusya Başbakanı Mihail Mişustin’in 14 Mart itibariyle komşu Avrasya Ekonomik Birliği ülkelerine buğday, çavdar, arpa ve mısır ihracatını; 30 Haziran’a kadar da beyaz ve ham şeker ihracatını 31 Ağustos’a kadar yasaklayan bir kararnameyi imzaladığını biliyoruz.
An itibariyle iki tarafa da ılımlı bir tutum sergileyen Türkiye’ye yaptırım şimdilik söz konusu değil. “Peki ama olursa ne olacak?” sorusu bile zaten sıkıntıda olan gıda ve tarım ekonomisi için yeni sorunları beraberinde getirebilir.
Rusya’dan en çok tarım ürünü alan ülke Türkiye
Zira Rusya Tarım Bakanlığı’na bağlı Agroexport Merkezi’ne göre Türkiye, 2021’de 13 milyon tonla Rus tarım ürünleri ithalatında lider. Bunun Türkiye’ye toplam maliyeti ise 4,3 milyon dolar civarında. Yani Rusya’yla sorun yaşanırsa bu ürünlerin başka ülkelerden sağlanması, bugünden yarına mümkün değil. Sadece buğdayda bile Rusya’dan Türkiye’ye sevk edilen buğday miktarı 6,7 milyon ton civarında (ve bunun Türkiye’ye maliyeti 1,8 milyar dolar).
Dünya genelinde de durum farklı değil. Rusya 7,9 milyar dolarlık hacmiyle en büyük buğday ihracatçısı, ardından ABD (6,32 milyar dolar), Kanada (6,30 milyar dolar), Fransa (4,5 milyar dolar) ve Ukrayna (3,6 milyar dolar) geliyor. Rusya’nın ardından gelen dört ülke de Rusya’ya karşı cephe almış durumda.
Diyelim ki Rusya’dan değil pazardaki rakiplerinden buğday almaya karar verdik ki bu da bizi kurtarmıyor; alacağımız buğdayın fiyatı daha yüksek olacaktır. Çünkü Rusya bu ülkelere karşı enerji kartını gösteriyor. Bunun bedeli de birçok tarım ürününde olduğu gibi buğdayda da dışa bağımlı olan Türkiye için yine pahalı buğday anlamına geliyor.
Gıdada dışa bağımlılık
Aslında Türkiye, kendi buğdayını üretebilen bir ülke. Ancak ithalat kolayımıza kaçıyor. Baktığımızda Türkiye’de 2019/20 üretim sezonu itibariyle toplam buğday arzı içerisinde ithalatın payının %37 olduğunu görüyoruz.
Bununla birlikte TMO’ya göre buğday üretimimiz son 46 yılda 16.200.000 ton (1989) ila 22.600.000 ton (2015) arasında sıkışıp kalmış durumda. (2021’de 17.650.000 ton). “İthalatın payını düşürüp buğdayı bu ülkede üretelim; dışa bağımlılığımızı azaltalım” gibi bir anlayış maalesef yaygınlık kazanamıyor. Hal böyle olunca en temel beslenme ihtiyacımız olan buğday, herhangi bir krizde gıda enflasyonundan doğrudan etkileniliyor.
Hangi sektör olursa dışa bağımlılığının ne kadar riskli olduğu, savaş ve çatışma gibi olağanüstü durumlarda kendisini hemen gösteriyor. Bunun en taze örneklerinden birisini de Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte görüyoruz.
Buna karşın tıpkı buğday gibi dışa bağımlı olduğumuz diğer gıda ve tarım ürünlerinin büyük çoğunun Türkiye topraklarında yetişebiliyor olduğunu düşünmek insanı üzüyor. Ülkemizdeki yüksek gıda enflasyonu da gıda ve tarımda dışa bağımlılığın acı sonuçlarından birini yansıtıyor.

Çözüm: Kendi buğdayını üretmek
Sadece buğdayda bile Rusya dışındaki bir ülkeye göstereceğimiz yakınlık, uzun vadede Rusya’nın doğrudan olmasa da dolaylı olarak yaptırımına maruz kalacağımız anlamına geliyor. Çünkü enerjinin kaynağı da Rusya’da.
ABD, Rusya’dan enerji ithalatını yasaklamayı da içeren derin ekonomik yaptırımlar uygularken enerjisi büyük oranda Rusya’ya bağlı olan Almanya gibi büyük ülkeler bile özgürce hareket edemiyor. İtalya ise Rus doğalgazının ikamesini ancak üç yıl içinde sağlayabileceklerini ifade ediyor. Bu da başka bir yerden alacağımız buğdayın fiyatında, enerji krizinin yansımalarını göreceğimizi gösteriyor.
Hal böyleyken hanehalkının alım gücünün düşük olduğu Türkiye için ekmek ve makarna gibi sözde ucuz gıda ürünlerinin gün geçtikçe pahalılaşması ise malumun ilamından başka bir şey olmayacaktır. Bunun çözümü de Türkiye’yi yeniden tarım ülkesi yapmak; köylünün tekrar toprağına kavuşmasından geçiyor. Yıllardır bas bas bağırıyoruz.
Bu yazıyı hazırlarken hangi kaynaklardan faydalandık?
Lester R. Brown, Dünyayı Nasıl Tükettik? Çev: M. F. İmre, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009
euronews.com/green/2022/03/15/these-foods-could-soon-be-in-short-supply-due-to-the-war-in-ukraine
visualcapitalist.com/visualizing-ukraines-top-trading-partners-and-products/
kosano.org.tr/wp-content/uploads/2021/11/UKRAYNA-ULKE-RAPORU-1.pdf
argusmedia.com/en/news/2297442-turkeys-wheat-imports-from-ukraine-hit-record
tmo.gov.tr/Upload/Document/istatistikler/tablolar/1bugdayeuva.pdf
Ülke yönetimi karar mercilerinin de bunu istemesi gerekli. Fakat sirket kurup buğday ithal etmek daha kârlı. Çiftçi neden zenginlessin ki? Siyasi mercilerde bunu istemez. Çiftçilerin örgütlenip dış girdi almadan üretim yöntemleri geliştirmesi gerekir. Peki buna kim öncülük etmeli? Kültürel açıdan topluluk olmayı, örgütlenmeyi unuttuk. Birlikte üretmek yurt dışına ihracat yapmak mümkün. Fakat bu modele kanalize olacak ve esneklik gösterecek olan genç nesiller. Yaşlı çiftçilerimizi bu yeniliklere adapte etmek zor. @kikuda39